Mikro Sendikacılık ve Toplu Görüşme

Ülkemizde ne kadar demokrasi, o kadar sendikacılık anlayışına göre memur sendikacılığı beklenen demokratik sıçramayı yapamamış, askeri darbe anayasasının temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan sınırlamanın dışına çıkamamıştır. İktidar tarafı sendikalar yasasını çıkararak memurun ağzına ilk etapta bir parmak bal çalmıştır. Ancak katılımcı, özgürlükçü ve grev hakkı olan demokratik bir sendikacılık bir umut olarak kalmaya devam etmiştir.

Eylem ve söylem pratiği ve zemini olan KESK kendi içinde yaşadığı görüş ayrılıkları nedeni ve iktidar tarafının ağır baskı ve yıldırmasıyla geniş kitlelere ulaşamamış, KAMU-SEN ise iktidar yanlısı hormonlu sendikanın bizzat desteklenmesi nedeniyle üye kaybı yaşamıştır. Gelinen noktada iktidar partisi ile birlikte yürüyen ve büyüyen, kendi tüzüğünde yazılanlardan ziyade üyelerine makamlar sunan, sendikal çıkarları kitle ve sınıf çıkarlarının önüne koyan, grevsiz ve toplu iş sözleşmesiz sendikacılığı bir lütuf olarak gören, üyelerden kesilen aidatların üçer aylık periyotlar halinde devlet tarafından iadesini sağlayan, üyelik başvurusunda bulunduğu Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu(ITUC)’ndan ve Uluslararası Hür Sendikalar Konfederasyonu(ICFTU)’ndan bağımsız değilsiniz diye yanıtlar alan, atama ve görevlendirmeler ile görevde yükselmelerde getirilen ucube mülakat sistemine ses çıkarmayan, toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren konularda alanlara inemeyen, sığ ve renkler arasına sıkışmış sendikacılık temsilcileri bir Ağustos 2019 tarihinde başlayan toplu görüşmelerde, memurların temsilcisi olarak acaba neler yapabileceklerdir? Diğer sendikaların taleplerine bile yaklaşamayan yetkili sendikanın; hükümet tarafına sunacağı talepler, büyük bir ihtimalle kabul görmeyecek, görüşmeler 2. Ve 3. Tur olarak devam edecek, sonuçta uzlaştırma kurulu olan Kamu Görevlileri Hakem Heyeti’ne havale edilecek, bu heyette mutlak suretle memurların lehine değil, hükümet lehine karar verecektir. Aksi kesinlikle beklenmemelidir.

Oysa bu ülkede devletin resmi enflasyon rakamları dışında halkın ve memurun gerçek enflasyonunu ölçmek için çok değil, belli kalemlerin Ocak 2018, Aralık 2019 tarihleri arasındaki fiyatlarına bakmak yeterlidir. Bunun için doların, Tüp gazın, benzinin litresinin, Elektriğin kilovat saatinin, etin, peynirin, pirincin, nohutun mercimeğin, kuru fasulyenin, bulgurun kilogram fiyatlarına bakmak yeterli olacaktır. Giyim ve diğer kalemleri buna dahil etmeden, devletin resmi enflasyon rakamlarını oluşturan enflasyon sepetindeki mal ve hizmet ürünleri mutlaka giydirilmiş fiyatlardan oluşacağından yetkili sendikanın bunu dikkate almaması gerekir. Yetkili sendika yaşam ve fiyat endeksini çıkararak, gerçek bir enflasyon rakamıyla pazarlığa oturmalıdır. Sizce bu toplu pazarlık; yetkili sendikanın kırmızı çizgilerini masaya sürerek mi devam edecek, yoksa bundan önceki görüşmelerde ortaya konan tavır ve hareketler mi devam edecek? Yani ikbal ve istiklal uğruna memur masada kaderine mi terk edilecek?

Kısıtlı demokrasilerde demokratik hak ve özgürlükler, yeterince insanların belleklerine kazınamadığından, hak kavramı hukuk ile birleştirilip derin anlam ve önemine varılamadığından, hükümet tarafının sunumları hep bir lütuf olarak görülmüştür. Lütuf hak kavramının yerine geçmiştir. Hükümet tarafının memura sunacağı zam ve diğer tekliflerin giriş cümlesi,” bütçe imkanları dahilinde olacaktır.” Oysa hesapsız ve kitapsız post-modern-ekonomi modeline göre yapılan yap-işlet-devret kapsamındaki şehir hastahaneleri, 3. Köprü, Avrasya tüneli ve İstanbul havalimanı gibi belli bir kota şartıyla işletilen işletmelerde kota dolmadığında, karşılığı hazineden ve dolar karşılığında karşılanabiliyorsa, memura verilecek zam da cimri olmamak gerekecektir. Bu aynı zamanda yetkili sendikanın renk savaşıdır.

Bir cevap yazın