Genelgeli Devlet!

Eduardo GALEANO, ‘Söz Mezbahanesi’ adlı kitabında “Tanrı buyruğu bir düzen olarak, kabullenmeye alıştırılır, sistem vatanla özdeşleşir, öyle ki; rejime düşman kişi hain yada dış ülke casusu durumuna düşer. Güçlülerin Yasası kutsal kitap haline getirilir ve bu aşağılanmış halkların, başına gelenleri yazgıları olarak kabullenmeleri biçiminde, sistemden yanadır” derken, güçlülerin yasasına dikkat çeker. Gücün içinde bulunulan rejimden daha öne çıkması durumunda ise, suskunlar Cumhuriyeti istenir.

Güç; sağır ve dilsiz bir toplumsal bünye yaratmak için, kültürel, politik ve sosyal ortamları, eleştirel, analitik ve diyalektik düşüncelerden yalıtır. Bunun en temel yolu; Medya ve Basın Organlarını hizaya getirmektir. Güç’ün politik ve sosyal düşüncelerini, muhalefetin canhıraş itiraz ve haykırışlarına karşı, duvar olarak absorbe etmesi kaçınılmazdır. Basın ve medyayı kendi kontrolüne almaktan başka, kendi siyasi propaganda aracı olarak kullanmanın yanında, haklı ve hukuka uygun mücadelesini sürdüren gerçek basın ve medya organlarına da sansür veya kısmi sansür uygulayarak, seslerinin daha cılız çıkmasını sağlar. Bunun için birçok basın ve medya emekçisi, hapse atılır, işsiz bırakılır. Tüm bunlar yaşanırken, Güç’ün basın ve medyası, ülke gerçeklerini ve halkın gündemini manipüle etme yarışına girerek, ülkeyi zahiri bir refah ülkesi olarak yansıtırlar. Bunun için tüm halkın ortak değerleri olan, vatan, bayrak, gelenek, mülkiyet gibi kavramlar, tekelci bir yaklaşımla politik söylemlerin ana unsuru olarak kullanılır.

Anayasal devlet düzeninde her şey hukuka uygun olmak zorundadır. Normlar hiyerarşisi bu hukuk düzeni içinde işler. Yargı bağımsız ve tarafsızdır. Demokrasi temel hak ve özgürlükler üzerine inşa edilmiştir. Siyasi iktidarın mutlak sınırlandırılması söz konusudur. Yargı kararlarına uymak hem hukuki bir zorunluluk hem de ahlaki bir görevdir. Ahlak ve hukuk felsefesi, siyaseti daha rasyonel ve bilimsel bir eksene oturtur. Basın ve medya halkın müşterek sesi olarak, basın ahlak ilkeleri çerçevesinde çalışır. Ancak anayasal devletten, anayasalı devlete evrilirken, normlar hiyerarşisi alt üst olmuş, yönetimdeki değişiklik, yeni Kamu İşletmeciliği; geleneksel Kamu yönetiminin işleyişinin yerini almış, ülkede bu yeni yönetim tarzı, ahlaki sorunlar üretmeye başlamış, bunlar siyasi ve hukuki tartışmaların malzemesi olmuştur. Bu bağlamda ülke; anayasa bakımından çok tartışılacak, kararnameler ve genelgelerle yönetilmeye başlanmıştır. Hukuksal temeli ve dayanağı, anayasanın ruhuna ve lafzına oldukça ters olan kararnameler ve genelgeler, kanunların yerini almış, Pandemi sürecinde uygulanan kısıtlamalar ve idari para cezaları, genelgelere dayandırılmıştır. İstanbul sözleşmesinden bir kararname ile çıkılırken, TBMM’nce bir kanunla uygun bulunan, bu sözleşmede yeniden TBMM’nin iradesine başvurulmamıştır. Yayımlanan genelgelerle alkollü içecek satışları süreli olarak yasaklanmış, anayasal ve yasal dayanağı olmayan bu yasaklama, hayat tarzına müdahale olarak algılanmıştır.

Kolluk güçlerinin müdahil olduğu, toplantı ve gösteri yürüyüşleri ve benzeri toplantı ve eylemlerde, kamuya açık olarak yapılan ve kolluğunda kamu hizmeti yaptığı bu durumlarda; kolluğun özel hayatı gibi mantıksız, tutarsız ve hukuki dayanaktan yoksun bir önermeyle, basın ve üçüncü kişilerin, iletişim araçlarıyla kolluğun orantısız güç kullanmasını, görüntülemesi ve kayıt altına almasını, bir genelgeyle yasaklaması, hukuki bir bakışın ve anayasal düzenin tam ve doğru olarak, algılanıp, yorumlanmasına engel olmaktadır. Hukukun önce yasa, şimdide genelge düzeyine indirgenmesi hukuk devlet anlayışını derdest etmiştir. Bu durum adalet mekanizmasını rafa kaldırmış, Aziz AUGUSTİNUS’un ‘Adalet olmadan devlet nedir ki?’ zihinlerde iz bırakan sorusunu yeniden güncellemiştir. Bu yapı bozumsal adalet ve hukuk anlayışı, anayasal devlet paradigmasını zaafa uğratmıştır. İşte bu paradoksal gelişmeler çerçevesinde yeni anayasa tartışmaları acaba nasıl konumlanacaktır? Yeni anayasa da ‘Anayasal devlet mi?’ yoksa ‘Anayasalı devlet mi?’ öne çıkacaktır. Peki bu tartışmalar arasında Güç nasıl sınırlandırılacaktır? Güç egemen ise eğer; eski veya yeni anayasa nedir ki?

Bir cevap yazın