Üçüncü göz

John Stuart Mill, ‘Geleneğin baskısı her yerde insanlığın ilerlemesinin önündeki engeldir’ der. O yüzden eğitimden, siyasete kadar birçok alanda gelenekçi-yenilikçi tartışmalarını görmek mümkündür. Olayların, olguların hızlı bir şekilde değişime uğraması, gelişim göstermesi, bunların neden-sonuç, amaç-sonuç ilişkilerini dünün skolastik düşünce yapısına saplanıp kalarak, okumak, gelenekçi paradigmanın temel unsurlarıdır. Bu yapının temsilci ve üyeleri, kendi dönem öğretmenlerinin, öğrenim bilgileriyle sınırlı olduklarından, kendileri de daha sonraki nesillerin, aynı yöntem ve yolla yetişmelerinin önderliğini yapmaktadırlar.

Sorgulama, eleştirme, yeniden yapılanma bu sistemin dışladığı argümanlar olduğundan, kültürel olarak ta biat ve itaat öne çıkmaktadır. Yenilikçi diye ortaya çıkıp, gelenekçiliğe demir atanlar, siyaset sosyo-psikolojisinin önemli incelenmeye muhtaç konusunu oluşturmaktadırlar. Bu gün Türkiye‘de yaşanan tüm tartışmaların odağını aslında bu ikilemin tutum ve davranışları yatmaktadır.

Çağdaş eğitim anlayışıyla yola çıkıp, bild-boardları inanılmaz reklamlarıyla süsleyen tüm özel okul konseptlerinde, aslında istenen bağımsız düşünebilen, eleştirel ve diyalektik düşünce becerilerini geliştiren bireyler yetiştirmek ve üretmek değil, ebeveynlerin, , öğretmenlerin ve de otoritenin istediği şekilde sınav odaklı sistemde, popüler ve geçerli mesleklere öğrenci yetiştirme, yarışından pay almaktan başka bir şey değildir. Bu bağlamda devlet okullarını değerlendirmeye almak olası bile olamaz.

Eğitimde Prusya modeli dediğimiz bu gelenekçi yaklaşım, zaman zaman süslü ve cezbedici parçalarla yamanmış, eğitimin özüne ve içeriğine yönelik değişim ve gelişim patentli yaklaşımlar dışlanarak, biçimsel eğitimin paradigması, gelenekçi eğitimin aynı zamanda kaynağını oluşturmuştur.

Siyaset arenasında değişen farklı noktaya gelen, önemli ve akılda iz bırakan gelişmeler şöyle dursun, siyasi partiler tarihine baktığımızda, hep birbirinin içinden doğan partilerin meydanı doldurması, gelecek yönelimli, değişime açık, hak ve özgürlük temelli yenilikçi ve devrimci yaklaşım gösteren partiler; gelenekçi seçmen ağına takılarak, iktidara bu ülkenin sosyal tipolojisi açısından gelememişlerdir. Hele tarikat ve cemaatlerin, bir dizi vakıf ve derneklerin, bu minvalde din temelli refleks alanları, gelenekçi kültürün etki alanında yönetildiğinden, siyaset zemininde de bir anlamda Prusya modelinin etkisini görmek mümkündür. Siyasette; davranışçı akım yerini zamanla işlevci akıma bırakırken, bu akımda özellikle 2002 den sonra yerini gelenekçi(sistemci) akıma bırakmıştır. Böylelikle parlamenter demokrasi anlayışı tedricen terk edilerek nihayetinde Partili cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi gibi patenti bizlere ait olan, işlevi azalan ama sistemi ayakta tutan bir yapıya bürünmüştür.

Bu itibarla ülkedeki tüm gelişme, olay ve olgular; üçüncü göz tarafından doğruluğu ve geçerliliği, tarafsızlık, ahlak ve adalet açısından refere edilen anlayış ve kavrayışın, adı olarak öne çıkmaktadır. Ekonomide ki zik-zak yapan dalgalanmalar, Kovid19 salgınında günlük vaka ve ölüm oranlarındaki tartışmalar, gündelik ve günü kurtarmaya yönelik ve iç siyasete oynanan politik hamleler, cepheleştirici ve ayrıştırıcı siyasi söylem ve eylemler, bir türlü şeffaf olamayan adli ve idari kararlar, dış politikada ki yalnızlaşmalar, uzlaşma kültürünün yerine zıtlaşma kültürünün rağbet görmesi, ya tarafsın yada bertaraf, inorganik tutum ve davranışı, medyanın yalan haber ahlaksızlığı ve daha nice kompozisyona sığamayan görüntüler; hepsi yalınlıktan uzak, bir karakter, stil ve tavır mükemmelliği tuzağıdır.

Bir cevap yazın