Faizin dayanılmaz…

Türkiye’nin en iyi yönetim okulu olan Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde yönetim, iletişim, genel politika, hukuk ve insan hakları gibi temel donatım derslerinin yanında, gerekli ve yeterli bir ekonomi bilgisi de verilmekteydi. Üstelik ekonomi ders ve konuları özgür bir tartışma ortamında kazanıma dönüşürdü. Ekonominin temel parametrelerinden olan ve ülkenin gündeminden hiç düşmeyen enflasyonla mücadelede, iki farklı enstrüman olduğu bilinmektedir. Bunlardan birincisi özerk, bağımsız ve her türlü siyasi mülahazalardan uzak, Merkez Bankası’nın kullandığı para politikası araçlarından faiz, diğeri ise iktidar(hükümet) tarafının kullandığı maliye politikası araçlarıdır.

İktidar ve siyasetin her türlü etki ve kararlarından yalıtılmış bir Merkez Bankası, enflasyonla mücadelede etkin bir rol oynamaktadır. Ancak Merkez Bankası’nın siyaset ve iktidarın etki alanına girmesi, bu mücadeledeki gücünü oldukça zayıflatmaktadır. Ekonominin iç yasalarına göre, enflasyon düşük faiz politikası aracıyla düşmez. Ekonomi Biliminin paradoksal yasalarından olan faiz – enflasyon ilişkisi genellikle  bir paralellik gösterir. Yani enflasyon yüksek olduğunda, faiz oranını yükseltmek zorunludur. Çünkü yüksek faiz politikasının etkilerini şu şekilde özetleyebiliriz;

1-Faizler yüksek olduğunda insanlar tasarrufa yönelir, harcamalarını kısar, öncelikle gayri menkule olan talep düştüğünden gayri menkul fiyatları ucuzlar.

2-Faizler yüksek olduğundan yeteri kadar karlı olmayan yatırımlardan vazgeçilir.

3-Para arzı ve iş hacmi daralma gösterdiğinden istihdam sorunları baş gösterir.

4-Para arzı ve emisyon hacmi daraldığından toplam talep etkilenir. Talep kısıtlaması sonucu fiyatlar genel düzeyi düşmeye başlar.

5- Mal ve hizmetlerde toplam arz, toplam talepten fazla olduğundan fiyat istikrarı sağlanır.

6- Yüksek faiz, yabancı sıcak parayı ülkeye çeker. Döviz fiyatlarının yükselmesini engeller ve böylece ülke parası değerlenir.

Düşük faiz politikasında ise;

1-Kredi faiz oranları düşük olduğundan çekilen kredilerin harcamaya dönüşmesi sonucu para arzı ve emisyon hacmi genişler.

2-Gayri menkul fiyatları artış gösterir.

3-Para bolluğundan mal ve hizmetlere olan toplam talep, toplam arz’dan fazla olduğundan enflasyon yükselme eğilimi gösterir.

4-Düşük faiz politikası yatırımcıyı teşvik eder, kısa vadede işsizliği önlemeye çalışır.

5-Düşük faiz politikası döviz fiyatlarının yükselmesini engelleyemediğinden, dışarıdan alınan girdi fiyatlarının maliyetini yükseltir. Böylelikle maliyet enflasyonu, enflasyonun yükselmesine neden olur.

6-Ülke parasının değer kaybına neden olur. Ancak enflasyonla mücadelede iktidar ve siyaset, salt çözümü merkez bankasının para politikası araçlarından olan faizi kullanmaları, kendi sorumluluklarında olan maliye politikası araçlarını (örneğin vergi düzenlemesi veya reformu gibi) konularda etkisiz kalmaları, Merkez Bankasını siyasetin bir argümanı haline getirir ki; bu çok yanlış ve anlaşılamamış bir durum olarak yansır.

Demokratik ve hukukun egemen olduğu ülkelerde, enflasyonla mücadelede hem para politikası hem de maliye politikası araçları dengeli bir şekilde kullanılır. Sonuçta, enflasyonu düşük faiz politikasıyla düşürme ve bu noktada ısrarcı olma, ekonominin iç yasalarıyla tutarlılık göstermemektedir. O nedenle enflasyonla mücadelede her türlü siyasi telkin ve emirleri bir tarafa koyup, Merkez Bankası’nın özgürce karar almasına zemin hazırlanmalıdır. Bizim gibi tarımdan sanayiye kadar birçok sektörde dışa bağımlı olan ekonomimiz öncelikle tarım ve hayvancılık olmak üzere, yerli kaynakları verimli ve üretime yönelik olarak kullanmak gerekir. Sihirli reçete katma değeri yüksek ürünler üretip satmak ve öz ve milli kaynaklara sahip çıkmaktır.

Bir cevap yazın