Efsane Komutan, öyle bir yazdı ki…

Türk Deniz Kuvvetleri’nin gözde komutanlarından birisiydi Tuğamiral Turgay Erdağ… İskenderun Üs Komutanı olarak görev yaparken ‘Balyoz’ kumpasından tutuklanmış ve Mahkeme Başkanı Ömer Diken’in ‘Burnu Kaf Dağında’ halini yaşayanlardan ve diğer kahraman arkadaşları gibi geleceğine kastedilen isimlerden biriydi. O davaların düzmece ve Türk Ordusu’na kumpas olduğu ortaya çıktıktan sonra bu kez sanık sandalyesinde, işte o kumpas davalarının kararını veren Hakim Ömer Diken oturuyor. Başarılı komutan Turgay Erdağ, Ömer Diken’in davalarını izlerken, mükemmel insanlığını da ortaya koyarak bakın nasıl yorumluyor o anları?

İnsanca bir gözlemle Ömer Diken duruşması

Tarih: 12 Nisan 2018

Biraz sıkıntı duygusu, biraz anlam veremediğim heyecan, biraz da hafif bir telaş içinde İzmir’in artık yavaş yavaş insanı terletmeye başlayan sıcağında banliyöye doğru yürüyorum.

Saat 12.30. Mücahit Erakyol ve ADD Karşıyaka Başkanı Tuna Arslan ile haberleşiyorum, birlikte İzmir Adliyesi’ne gideceğiz. Bir gün önce, özellikle Balyoz mağdurlarına, Ömer Diken duruşmasının yapılacağı yer ve zamanı anımsatmıştık. Bakalım kimler gelecek duruşmaya, yakından ve uzaktan.

Trene bindik, Adliye yakınında Salhane durağında indik, sohbet ederek Adliyeye girişine yöneldik. Adliyemiz artık havaalanı gibi. Girişte çok sıkı güvenlik önlemleri var. Neyse ki hızlı ilerliyor üst arama kuyruğu ve sonunda Adliyenin kocaman binasına giriyoruz.

Ömer Diken’in yargılanacağı duruşma salonunu bulmak zor. 16’ncı Ağır Ceza Mahkemesi salonunda değil de 6’ncı Ağır Ceza mahkemesi salonunda yapılacağını öğrenince koşar adım buluveriyoruz salonu.

Duruşma salonunun önündeki kocaman fuayede duruşmayı izlemeye gelmiş Balyoz mağdurları ile buluşuyoruz. Önce hasret gideriyoruz kader arkadaşlarımızla. Bizimle birlikte duruşmayı izlemeye gelen birkaç gazeteci, hukukçu ve sivil toplum kuruluşu başkanı var.

Fuayedeki sohbet o kadar keyifli oluyor ki birkaç kez görevliler tarafından gürültü yaptığımız için uyarılıyoruz. Bir ara görevlilerden biri yanımıza gelip, gözleri meraktan kocaman açılmış biçimde “Burada kim yargılanacak?” diye soruyor. Biz de “FETÖ’cüler” diyoruz. Görevli “Şimdi anladım” diyerek yanımızdan uzaklaşıyor.

Saat 13.30’da başlayacağı duyurulan duruşma için bir saat dışarıda bekliyoruz ve tam 14.30’da içeri giriyoruz.

Yerlerimizi almamızdan kısa bir süre sonra Ömer Diken elleri kelepçeli ve yanında üç jandarma askeri olduğu halde salona giriyor. Sanık bölümüne doğru ilerlerken girişe yakın bir yere oturmuş iki kadını, gözlerinde bir anlık ışık ile biraz acele ve biraz da mahcup biçimde selamlıyor. Bu anı hasretle beklediği anlaşılıyor. Bu iki kadının Ömer Diken’in eşi ve bir akrabası olduğunu tahmin ediyoruz.

Ömer Diken de, yakını iki kadın da siyah giysiler içindeler. Ömer biraz kilo vermiş gibi. Yeni saç traşı olmuş. Duruşmaya bakımlı ve dinç görünümlü gelmek istemiş anlaşılan.

Sanık Ömer Diken duruşma salonunun düzeni gereği sadece önündeki mahkeme heyeti, sağındaki savunma avukatı ve solundaki müdahilleri görecek şekilde oturabiliyor. İzleyicileri, yani bizleri ve yakınlarını görmesi için arkasına dönmesi gerekiyor. Duruşma salonunda yerini alan Ömer Diken hemen merakla geriye dönüyor ve izleyici sıralarında kimlerin olduğuna bakıyor. Bizi gördüğüne memnun değil ama belli ki bu sefer hazırlıklı.

Duruşma sürerken bütün dikkatini mahkeme heyetine ya da müdahillik için müracaat eden kişilerin konuşmasına veriyor. Duruşmaya herhangi bir nedenle ara verildiğinde ise çok sık olmasa da sağ arkasına dönerek ailesine kaçamak bakışlarla bakıyor. Ailesi ile göz teması kurarken biraz mahcup, sıkıntılı ama daha çok heyecanlı gibi. Oysa müdahil olmak için müracaat eden Balyoz mağdurlarını dinlerken ve onlara yanıt verirken çok gergin ve sert.

Ömer Diken’in eşine kaçamak ve sıkıntılı bakışlarla bakarken neler hissettiğini anlamaya çalışıyorum. Diken, son derece sert görünümlü bir insan, hem Balyoz duruşmaları sırasında hem de kendisinin yargılandığı duruşmalarda edindiğim izlenim bu. Karısına baktığı o bir saniyelik anlarda konuşmadan duygularını aktarmaya çalışıyor. Nedir karısına aktarmak istediği duygu acaba? Sevgisini mi aktarıyor, pişmanlığını mı? Yoksa “Geçecek bunlar biraz daha dayan!” mı diyor? Bilmiyorum. Ama bize hiçbir zaman o bakışlarla ve o duygularla bakmadığını iyi biliyorum. Karısına baktığı andaki insanca duygularını benim çocuğum için, Cem Çakmak ve Murat Özenalp’in çocukları için, Balyoz’dan hapis yatan yüzlerce insanın yüzlerce çocuğu için göstermediğini çok iyi biliyorum.

Ömer Diken yine karısına bakıyor. Mahcup galiba. Ben neden mahcup olsun ki diye düşünüyorum. Yanıtını bulamıyorum. Karısına bakarken gülmek istiyor ama dudakları aralanmıyor. Göz göze bakışmalarından sonra karısında ve Ömer Diken’de istem dışı parmak hareketleri oluyor. Ömer Diken’in içinde bulunduğu durumun hiç de kolay olmadığını en iyi biz biliyoruz.

Biz Balyoz duruşmalarını neredeyse bayram yerine çevirirdik. Ailemizi görürdük, sevdiklerimizi görürdük, basın mensupları gelirdi, milletvekilleri gelirdi, avukatlarımızla konuşurduk, sivil toplum kuruluşları gelirdi, haklılığımızı dile getirirdik. Bizi izlemeye gelen herkes kendini bizimle birlikte hapisteymiş gibi algılardı. Biz sevildiğimizi, anlaşıldığımızı, desteklendiğimizi hisseder, vatan hainlerine karşı mücadele ettiğimizi bilir ve gücümüze güç katardık duruşmalarda. Ömer Diken ne hissediyor acaba bugünkü duruşma esnasında?

Ömer Diken’in selamlaştığı kadınlar her göz temasından sonra aralarında konuşup üzerlerindeki ağır havayı dağıtmaya çalışıyorlar. Ömer Diken’in vücut dili ise sıkıntısını ifade ediyor. Oturduğu bankın iki yanında iki jandarma, jandarmaların yüzleri Ömer Diken’e dönük. Ömer Diken sağ yanına, bankın üzerine bloknotunu koymuş, ara sıra not tutuyor. Eskinin mağrur ağır ceza hâkimi ve Türk Ulusu’na kurulan büyük kumpasın aktörü Diken, yine aynı fotoğrafı vermemek için midir bilinmez, başı önüne düştükçe hemen kaldırmaya çalışıyor bu sefer.

Duruşma ilerliyor, müdahillik talepleri reddediliyor, işi olanlar salondan çıkıyor. Bir ara koskoca salonda Ömer Diken, Ömer Diken’in yakını iki kadın, Ben, Mücahit Erakyol ve Koray Eryaşa’nın eşi Neşe Eryaşa ile üç jandarma baş başa kalıyoruz. Mahkeme heyetinin karar verdikten sonra salona gelmesini bekliyoruz. Salondan çıt çıkmıyor. Aldığımız nefes bile duyuluyor. Hava kurşun gibi ağır demiş ya şair, işte öyle bir hava var salonda. Ömer Diken ara sıra sağ arkasına dönüp bakıyor ve eşi ile göz teması kurmak istiyor. Bakışları karşılaşınca çok acele bir tebessüm ve sonra hemen kafasını çeviriyor.

Bu sessizliğin Ömer Diken için çok ağır bir ceza olduğunu hissediyorum. Bizimle aynı salonda olmak, Balyoz davasında kararı açıklamadan önce kendisini korumaları için bizimle kendisi arasına saflar halinde dizdiği jandarmaların arasında bu kez sanık olarak oturmak, yakınlarına bir şeyler söylemeyi istemek ama bizim buna tanık olmamızın vereceği kaygıyla yapamamak Ömer Diken için tam bir işkence olmalı.

Ben ısrarla salonda Ömer Diken’in tam arkasında sessizce oturmaya ve hem kendi duygularımı hem de Ömer Diken’in duygularını anlamaya çalışıyorum dakikalarca.

Ömer Diken’i görmek için, geçen duruşmada olduğu gibi sadece iki kişi gelmişti. Onu destekleyen, haklılığının arkasında duran kimsesi yok muydu bu insanın? Ben hukuka uygun yargılama yaptım diyorsa neredeydi ülkemin hukukçuları. İfadesinde yıllarca iki koruma aracı ile dolaştığını, gittiği her yerin emniyet müdürlerinin, yöneticilerinin kendisini arayıp bir isteğiniz var mı diye sorduğunu söylüyordu. Şimdi neredeydi, bu insanlar? Bir hayal mi görmüştü Ömer Diken? Biz mi hayal görmüştük yoksa? O zamanların kudretli Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ömer Diken değil miydi bu insan?

Duruşma bitti. Tutukluluğunun devamına karar verildi. 12 Temmuz’da duruşma yapılacak. Duruşmayı izleyenler ayaklandı, dışarıya çıkacaklar. Ben Ömer Diken’i izliyorum. Ellerine kelepçe takılıyor. Kelepçeli elleri ile evrakları tutmaya çalışıyor. Çıkışa yönlendiğinde eşine bakıyor, tebessüm etmeye çalışıyor, o anda dikkati dağılıyor ve sendeliyor. Jandarmalar koluna girip tutuyorlar düşmesin diye. Hemen kafasını çeviriyor Diken ve kendisini bekleyen yalnızlığa doğru yürümeye başlıyor.

Duruşma sırasında ilgimi çeken bir insan da Ömer Diken’in avukatıydı. Ömer Diken’in avukatı olmak nasıl bir şey diye düşündüm kendimi avukatın yerine koyarak. Barodan görevlendirilmiş bu avukat. Geçen duruşmadaki avukatı Ömer Diken’in avukatlığından istifa etmiş. Çekilmiş yani. İzmir Barosu şimdiki avukatı duruşmadan bir önceki gece görevlendirmiş. Hem de savunmasını üstleneceği sanığın suçunun niteliğini belirtmeden. Ömer Diken’in kimliğini ve suçunun niteliğini öğrenen avukatlar görev almak istemiyorlar anlaşılan. Şimdiki avukatın da uzun ömürlü olacağını sanmıyorum bu nedenle. Ömer Diken ne hissediyordur acaba bu konuda? Kendisini savunmak için avukat bile bulamıyorlar. İhtiyacının olup olmaması değil konu. Yaşadığı yalnızlık. Yaşadığı reddedilme duygusu. Yaşadığı terk edilmişlik.

Yaşadığı kullanılmışlık duygusu.

Ne derseniz!

Sonuçta ikiyüzlü olmanın, yalan söylemenin, sahte kimlikle yaşamanın çok zor olduğunu gözlerimle görüyor, yüreğimle hissediyorum. Bana hâkim olan duygu; derin bir üzüntü. Ülkemin bir yargıcının böylesine bir duruma düşmüş olmasını kabullenemiyorum.

Duruşma salonunun yargıçların arkasında kalan duvarında “Adalet Devletin Temelidir” yazıyor. Ömer Diken bu sözün neresinde yer alıyor. Adaleti mi katletti Diken? Adaleti katlettiğini yaşayarak gördük. Adalet yoksa devlet kalır mı? Hangi suçu yükleyeceğiz şimdi Diken’e. Sadece silahlı terör örgütü üyeliği mi? Bu kadar basit mi? Yaptıklarının zincirleme etkileri ne olacak? Yaşamını yitiren arkadaşlarımız ne olacak? Babasız kalan çocuklarımız ne olacak? Ülkemiz insanının devletine olan güveninin yitirilmesi ne olacak? 15 Temmuz hain darbe girişimi ne olacak? Darbe kalkışmasında can veren yüzlerce insan ve onların aileleri ne olacak? Ülkemizin ulusal güvenliğine vurulan büyük darbe ne olacak? Ne olacak?

Ömer Diken davasını da, FETÖ’cülerin yargılandığı diğer ihanet davalarını da izlemeye devam edeceğiz. Hem aklımızla izleyeceğiz hem de duygusal tarafımızla.

İnsan olduğumuzu unutmadan.. Ülkemizin güzel insanlarının karanlıklardan çıkması için.

Sabırla…

Bir cevap yazın