Osmanlı’da Cemaat ve Tarikatlar kayıtlıydı, ya şimdi?

Türk Ocaklarının Cemaat – Tarikatlar panelinin mesajlarına devam ediyoruz. Panel Başkanı Prof.Dr. Hasan Onat,‘Cemaat, tarikat, mezhepler dinin anlaşılma yolu olmaları gerekirken, kendilerini dinin yerine koymaları!’ olduğunu ifadeyle sorunları şöyle sıraladı:

-İslamiyet’te iman ve dini vecibeleri yerine getirmek de bireyseldir. ‘Toplu iman ve toplu sorumluluk’, ‘Cennet’te toplu rezervasyon yaptırmak mümkün değildir!’Son dönemlerde ‘Bu cemaat üyesi olanlar Cennet’e gider!’ şeklindeki ifadeler yanlış, sakat ve sapkınlıktır.

– Osmanlı Devleti’nde cemaat, mezhep, tarikatlar kayıt altında ve biliniyor, yanlışlara müdahale ediliyordu. Türkiye’de bu yapılanmaların kaydı yok, devlet müdahalede aciz.

– Bu yapılanmaların hukuki zemini olmadığından FETÖ olayında devlet bocalıyor. Önce ‘Paralel Devlet’, sonra ‘Darbeci’, en ‘Terör örgütü’ dendi ama hukuki zemine oturtulamadı.

– Kayıt dışılık olunca devlet hukuki ve mali denetimi yapamıyor. Denetimsizlik de cemaat, mezhep ve tarikatları özgür kılmakta, istedikleri gibi at oynatmalarına fırsat tanımaktadır.

– Bugün büyük bir sorun olan FETÖ gibi oluşumların semirmesine fırsat tanıyan alanlar bizzat devlet tarafından açıldı. FETÖ’cülüğe aidiyet, devlet kademelerinde liyakatin önüne geçti, FETÖ’cülere kontenjan açıldı. Tüm bu yaşananlarla bir taraftan devletin ve toplumun çivisi çıkarken, diğer taraftan da toplum vicdanında yaralar açıldı.

– FETÖ Darbe Girişimi’nin ardından, daha önce FETÖ’cülüğe methiyeler dizen cemaat yanlıları bile FETÖ’ye küfür yarışına girdiler. FETÖ’cü olmayan pek çok masum vatandaş, bu rüzgâra göre hareket eden ikiyüzlülerin asılsız şikâyetleri sebebiyle FETÖ’cü olmakla suçlandı, işinden ve aşından oldu. Bu durum açık bir ifadeyle toplumun çöküşünün ispatıdır.

– Belediyeler de oy kaygısıyla bu yapılanmalara pek çok imkânlar tanıdılar. Hala bu yapılanmalara devletin ekonomik yardımı sürmektedir.

– Demokratik hukuk devletlerinde ‘Sivil Toplum’ çok önemlidir. Ama bizde sivil toplum artık devletle birleşti. Bugünün Türkiye’sinde sivil toplum devletten güç devşirerek iş yapmaya başladı. Oysa sivil toplumların ana özelliği devletten bağımsız olmalarıdır!

– 15 Temmuz FETÖ Darbe Girişimi gibi büyük bir badireye rağmen hala cemaat-tarikat-mezhep yapılanmasının düzenlenmesi ve denetimi konusunda gereken dersi çıkartılamadı.

Daha sonra söz alan Prof.Dr. Sönmez Kutlu bu ‘dini’ yapılanmalara ahlaki açıdan değinerek, tasavvufun tarikattan farklı olduğunu ifadeyle, sufiliğin görevlerini şöyle sıraladı: Toplumsal ahlakı yükseltmek, dini gerçekleri insanların anlayacağı şekilde açıklamak, insanların birlik ve beraberlik içerisinde yaşamasına katkı sağlamak.

Bir tarikata/cemaate girmekle seçilmişlik taslayarak hemen üstün ahlaklı olmanın mümkün olmayacağını söyleyen Sönmez Hoca’nın özellikle dikkat çeken ifadelerinden bazıları şöyleydi:

– Dindarlık, cinsiyet üzerinden yapılandırılamaz. Yesevilik’te de Bektaşilik’te de bu yoktur. Bugün adeta ‘holdingleşmiş’ cemaat-tarikat oluşumunda dindarlık kadına odaklanmıştır.

– Yesevilik geleneğinde insana verilen önem esastır. Yesevilik’te ve Yunus’un söylemlerinde bir insanı tahkir etmek Kabe’yi yıkmak gibidir.

– ‘Kadın eksik akıllıdır!’ diyenler, kendilerini ve hatta Hz. Muhammed’i doğurup büyütenin birer kadın olduğunu nasıl unutabilirler. Eksik akıllı birinin oğlu peygamber olabilir mi?

– Aklı bir kenara koyarak Cennet’e gidilebilir mi? Şu anda yapılan; ahlaki değerleri topluma sunmak yerine, dinin ticaretinin yapılmasıdır!

– İnsana hizmet, aslında Allah’a hizmet etmektir. Allah’ı sık sık zikretmek, bu zikiri sayıya hapsetmek doğru değildir. Birine yapılan iyilikten sonra o kişi/kişilerin ‘Allah senden razı olsun!’ demesi halindeki ifadede Allah’ı zikretmek önemlidir!

Son Söz: Sönmez Hoca sözlerini ‘Cemaat, tarikat ve mezheplerin mutlaka bir yönetmeliği olmalı ve devlete hesap verebilir olmalıdırlar!’ şeklinde bitirdi. Devam edeceğiz…

Bir cevap yazın