Günümüz dünyasında, futbol bir temaşa spor dalı olarak gündemde yerini almıştır. Kitleleri peşinden koşturan bu spor dalı, gittikçe ekonomik ve kültürel değerini de artırmaktadır. Öyle ki; futbol endüstrisi, bugün özellikle Avrupa’da çok önemli bir konuma sahiptir. Rusya’da organize edilen son dünya şampiyonası göstermiştir ki; sömürge-kültür, kültür-ahlak ve ahlak-adalet kavramları çok yakın akraba kavramlar olarak birbirlerini tamamlamaktadır. Fransız futbol takımının yedi oyuncusunun Afrika kökenli olması, Fransa’nın onlara ayrım yapmadan eşit olanaklar sağlayarak, devşirilen bu gençlerden yararlanma yoluna gitmesi, eşit vatandaşlık bağlamında adaletli davranması, farklılıkların zenginlik olduğu tezinden hareketle, bu zenginliklerden yararlandığı, kendi kültürü içinde bu devşirme oyuncuların kültürünü geliştirdiği ve ortaya anonim bir kültür koyduğu, ötekileştirmeden, dışlamadan, kucaklayıcı bir politikayla başarının alt yapısını inşa ettiğini gördük. Aslında, Fransa’nın bu başarısı salt bir futbol başarısından öte, bir insanlık, kucaklama, eşit yurttaşlık ve kültür başarısı olarak değerlendirilmelidir.
Diğer taraftan Yugoslavya’nın dağılmasından sonra, bağımsızlığını ilan eden Hırvatistan’ın futbolda elde ettiği başarıya ayrı bir parantez açmak gerekir. Bu dört milyonluk nüfusuyla dünya futbol şampiyonasında kendinden söz ettiren, Hırvatların arka planında ahlak ve adaletin yer aldığını ve bunun bir kültür haline geldiğinin yansıması, ders alınacak bir şekilde ortaya konmuştur. Futbolu, futbolun içinden gelenlerin yönetmesi, Futbol federasyonu başkanının eski bir milli futbolcu olması, teknik direktör görevinde bulunan kişinin kariyerine önce Asya kıtasında başlayıp, adım adım hak ederek o göreve gelmesi, saygı duyulacak bir davranıştır. Her iki mevkie de hak ederek gelindiğinden, başarının ortaya çıkması elbette ki tesadüf olamazdı. Bunun yanı sıra ahlakın ta en tepeden, tabana kadar yayılmasında, Hırvatistan Cumhurbaşkanının yaptığı davranışlar alkışlanacak niteliktedir. Adı geçen cumhurbaşkanı, ülkesinin futbol maçlarını izlemek için, Rusya’ya her gidiş-dönüşünde, uçak biletlerini kendi cebinden ve ekonomik sınıf olarak almış, üstelik bu geliş ve dönüşlerde çalışmadığı hergün için aylığından kesinti yaptırmıştır.
Bu ahlaklı davranış adaleti peşinden getirmiş, ahlak ve adaletle yoğrulmuş bir kültür anlayışı, Balkanlar da ders alınması gereken bir değer olmuştur.
Rusya’da organize edilen bu futbol şampiyonasının ardından, ülkemizi bu değerlendirmeler ışığında ele aldığımızda, nereden başlayıp neyi öne çıkaralım? Tutulacak dalımız bile yok. Farklı ten’lerin çim zemindeki harmonisi, futbolun futbol dışında çok şey ifade ettiğini çağrıştırırken, biz de çağrıştırılan herhangi bir donenin olmaması ne garip! Bir kere ülkemizde spor kulüplerini yönetenlere bakın; hepsi iş adamı ve kulüp yöneticiliğiyle acaba üst düzey yöneticilere nasıl ulaşırım hesabı ağır basarken, siyaset-icazet ekseninde prim toplarken, futbol federasyonu başkanı da; futbola yapılacak her türlü eleştiriyi püskürtmek için medya patronu olduğu ve iş adamlığı yanında başkanlığı da götürdüğü retoriği sabittir. Bir de teknik direktör uygulamasına baktığımızda, bu görev için sürekli aynı kişilerin hatta aynı kişi üzerinden yürüdüğü gerçeğini görürüz. Seksen bir milyonluk bir ülke de hep aynı kişinin adının öne çıkması, kerameti kendiliğinden menkul medya yazar ve çizer takımının bu kişi etrafında yörünge oluşturması gerçekten traji komik bir durumdur. Bu kişi milli takımdan ayrıldığında kovulduğu takıma, oradan ayrıldığında da milli takıma rahatlıkla geldiğine göre, ahlak ve adaleti onurlu duruşu aramak gerekmez mi? Hele bir de kendilerini bulunmaz endemik tiplerden sayan futbolculara ne demeli? Futbolun ahlak, adalet, akıl, yürek ve kültür olduğunu bilmeyen bu paralı şımarıklara milli takım neden hep açılır? Sorgulamak lazım. Sonuçta böyle başa böyle tıraş…. Ülkede her alanda olduğu gibi yıpranan, çürüyen ve kirlenen adalet, ahlak, hakkaniyet ve kültürümüzü yeniden bu girdaplardan kurtarıp oluşturmadan, modern statlar yaparak, büyük organizasyonlara talip olmak göz boyamadan ötesine geçmeyecektir. Çünkü ahlak ve adaletin olmadığı kültür popüler kültürdür, hızla üretilen ve çabucak tüketilen…Eee ne dersiniz Fransa ve Hırvatistan’ın başarısından çıkaracağımız anlamlı dersler yok mu?…