Seçime giden Türkiye’de bir sandıktan “Başkan”, diğerinden milletvekilleri seçilecek. Milletimize ve devletimize hayırlar getirsin. Milletvekili aday başvuruları öncesi ve sırasında hayaller, beklentiler, liyakatle görev yapma gibi düşünceler yanında kumpaslar, hileler, iftiralar da hatırlandı. Mesela 2015 genel seçimleri (7 Haziran ve 1 Kasım) ve özellikle 1 Kasım’da aday adaylığı sürecine gidilirken liyakat sahibi adayları lekelemek için atılan iftiralar hatırlandı. Bazı Makyavelist düşüncelilerin vekillik işini liyakate değil, sıraya koydukları, hatta karşılıklı söz verdikleri de anlaşıldı. Ama sözler tutulmayınca maskeler düşüyor…
Ülkemizde siyasetin kirliliği çok konuşulur. Şahsen siyasete girmemdeki en önemli amil ‘Dürüst insanların da kötüler kadar cesur olabileceğini’ göstermek içindi. Bunu da yeterince gösterdim. Ama kirliliğin, siyaseti bir köşe dönme, ihale alma gibi görme, vekilliği liyakat sahibi olunduğu için değil de ‘etiket’ merkezine yerleştirildiğini görünce, bu ortamda dürüst siyasetin neredeyse imkânsız olacağını düşünenlerdenim.
Liyakatin olmadığı bir böylesi kutsal bir görevde herşeyi kendi malı yapmak isteyen mafyavari zihniyet ile etiket için siyaset isteklerini görünce milletim ve devletim adına üzüldüm. Bu ortamı düzeltebilmemiz için büyük bir temizliğe ihtiyacımız var!
‘Liyakat geçerlidir!’ diyerek girdiğim siyasette gördüklerim ve duyduklarımla üzülmek ve kızmanın da ötesinde milletime ve devletime acıdım da! Etiket değil, milletim ve devletim için sahip olduğum bilgi, düşünce ve tasarılarını gerçekleştirmeye layık olduğumu düşünerek siyasete girmiştim. Ama liyakati olmadığı halde ne pahasına olursa olsun milletvekili olmak isteyen ehliyetsiz, duyarsız, kabiliyetsiz kişileri görünce ‘bu kez yokum!’ diyenlerdenim.
Bu gördüklerim ve duyduklarım sadece bugüne de mahsus değil. Geçmişte de vardı. Ama aynı kirliliklerin demokrasiyi hazmetmiş ülkelerde olmadığını da görenlerdenim. Bir taraftan şahadet, vatan, millet edebiyatı yapıp, diğer taraftan siyaseti geçim kaynağı görüp küfesini doldurmak, demokratik ülkelerde bulunmayan kirliliklerdir. Ne yazık ki vatan, millet, şahadet gibi kutsallarımız da siyasete alet edilmektedir!
Bu yanlışları, bu kirlilikleri, bu çirkinlikleri gördükten sonra en büyük Türk milliyetçisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözü aklıma geldi ve onunla teselli buldum: ‘Hayatta en hakiki mürşid ilimdir!’
Bu söz beni geleceğimizi emanete edeceğimiz temiz, düşünen, öğrenen, öğreten, üreten, hakkaniyet sahibi, milliyetçi ve demokratik hukuk düzenine sahip gençleri yetiştirmeye yöneltti. Bu düşüncelerle de bir vakıf üniversitesindeki görevime ağırlık verdim.
Tıpkı Gazi Paşa gibi bir diğer büyük Türk milliyetçisi merhum Alparslan Türkeş de Ülkücü gençler için şu muhteşem sözü sarf etmişti: ‘Hepiniz birer Türk Bayrağı’sınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin!’
Biz de bu yaşımızda kendi çapımızda bir eğitim hamlesiyle ‘Lekelenmeyecek, kirlenmeyecek, kopya çekmeyerek öğrenecek, öğretecek, çalıp çırpmayıp üretecek, dolayısıyla da bayrak olma vasfını yitirmeyecek’ gençler yetiştirmeye çalışacağız. Çünkü bayraklarımız ne yazık ki rahmetli Başbuğ’un düşündüğü gibi değiller… Acı ama gerçek!
Buraya kadar yazdıklarıma bakıp da pes ettiğimiz düşünülmesin. Hatta pişman olduğumuz asla akla gelmesin. Pes etseydik bayraklarımızı yere düşürmemek için kolları sıvamazdık. Hatta imkân olursa yere düşen bayraklarımızı da kaldırmaya çalışacağız. Çünkü bayraklarımızın liyakat ve etiket arasındaki farkı anlaması şart! Yeter ki bu dünyada ve bu ülkede ‘Ben isterim, o olur!’ şeklinde son yıllarda gençlerimizin ahlakını sıfırlayan mafya filmlerine özenmesinler!
Son Söz: Dilerim ki, başvurmadığım bu dönemdeki milletvekilliği adaylığına başvuran ve aday olanların, milletvekilliği ile ‘dolmayı’ değil, milletvekili koltuğunu doldurmayı hedeflemişlerdir! Onurlu insan karakteri üzerine, bayağı insan ise makam ve mevki üzerine titrermiş. Milletimizin makam ve etiketi düşünenlere değil, onur ve liyakate ihtiyacı var!