Gazeteci Bey, gazeteciyi uğurladı!

Sözcü Gazetesi Ankara Muhabiri Ali Ekber Ertürk, yakalandığı kansere yenik düştü. Hayatını kaybeden Gazeteci Ertürk için ilk tören Sözcü Gazetesi’nin önünde yapıldı. Türkiye’nin önemli gazetecilerinden biri olan Ali Ekber Ertürk’ün ardından bir yazı kaleme alan SÖZCÜ Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, duygularını aktardı.

Gazetecilik mesleğinin Türkiye’deki en önemli isimlerinden biri olan ve gazeteciliğin beyefendisi olarak saygı gören, ‘Gazeteci Bey’ Saygı Öztürk’ün ‘Gazeteciyi uğurladık’ başlıklı işte o duygu dolu yazısı:

“Çalıştığı gazeteden ayrılmıştı. Uzun süredir de işsizdi. Arada bir telefonla konuşuyorduk. 2015 yılının ilk haftasında bana gönderdiği mesajda “Türk basını benim ne zaman SÖZCÜ’ye geçeceğimi merak ediyor” diye yazdı. Kendisine aynı anda şu karşılığı verdim: “O zaman yarın gel başla.” Bugün bulunduğumuz ofisimize yeni taşınmıştık. Satışı gün geçtikçe artan gazetemize yeni arkadaşlar almamız gerekiyordu. Samimiyetle yazıyorum, bana “İki gazeteci alacaksınız” denilse bunun birisi mutlaka Ali Ekber Ertürk olurdu. Geldiği gün, hangi masaya oturmak istiyorsa oturmasını söyledim. “Burası iyi” dedi ve vefatının 20 gün öncesine kadar hep o masada oturdu.

HAYATININ HABERİ

Hayatının haberini Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Yüksel Ürün’den almıştı. Gazeteye geldi, “Kansermişim” dedi. Gözleri doldu, ardından da “Ama yazacak daha çok haberlerim vardı” dedi. O an yazamayacağı haberler için üzülüyordu. Teselli etmek, içimdeki duyguyu dökmek için “Daha çok haber yazacaksın. Allah’ın izniyle bu belayı atlatacaksın” dediğimde, ölümden korkmadığını, yarın öleceğini bilse bile hayatı dolu dolu yaşamaya devam edeceğini söyledi.

O, yazmadan duramaz. Kendisini yormaması için “Gazeteye sen hiç gelme. Bilgisayarı eve gönderiyorum. Canın istediği zaman yazarsın. Ama, biliyorum senin canın her zaman haber yazmak ister. Gazetede haberini görmediğin zaman üzülürsün” dedim.

Evine gönderdiğim bilgisayarı geri gönderdi, “Ben gazeteye geleceğim” dedi. Vefatından 20 gün öncesine kadar o hep gazetesinde, hep en zor çıkarılabilecek haberleri ortaya çıkardı, en ulaşılmaz kaynaklara ulaştı.

“MAŞALLAH DE”

O gazetede yayımlanacak haberi görmeden uyumazdı. Onu bildiğim için gazetemizin sayfaları akşam bana geldiğinde, Ali Ekber’in haberi yayımlanmışsa hemen onun telefonuna gönderirdim. Haberi birinci sayfada, hem de manşette yayımlanmışsa “Tüü tüüü Maşallah de abi” derdi. Ben de her seferinde ona “Maşallah” derdim.

Patronumuz Burak Akbay, Genel Yayın Yönetmenimiz Metin Yılmaz, Genel Müdürümüz Asım Akgül başta olmak üzere gazetemiz yazı işleri kadrosu Ali Ekber Ertürk’ün sıkça sağlık durumunu soruyordu. Gerçekten amansız bir hastalıkla mücadele veren arkadaşımızın bu kadar haber yazacağına inanmak da zor.

Ali Ekber Ertürk’ün içine kapandığı, üzüldüğü zaman haberinin gazetede olmadığı günlerdi. “Abi hastalığım nedeniyle belki verimsiz oluyorum. Onun için de çok üzülüyorum” demesi, bizi en çok derinden üzen sözleri oluyordu. Haberi yayımlanmazsa kahroluyor, “Ama o çok iyi bir haberdi” diyordu. Ankara Haber Müdürümüz Emin Özgönül, onun hassasiyetini dikkate alıyor, bazı haberlerini güncelleştirip yeniden gazetemizin merkezine gönderiyordu.

HEP O VARDI

Sokağa çıkma yasaklarının olduğu günlerde Emin Çölaşan ağabeyimiz büromuza gelmeyi hiç ihmal etmedi. Ali Ekber de büronun en devamlı elemanıydı. Göremediği arkadaşlarını mutlaka arar-sorardı.

Ekber’e bir arkadaş, yakın bir dost olan, benim de öğrencilik döneminden tanıdığım Doç. Dr. Yüksel Ürün “Ali Ekber Bey, hastanemize ilk geldiğinde hastalığı hayli ilerlemişti. Yakın bir dönemde kaybedeceğimizi düşünmüştük. Hastalık karaciğere de yayılmıştı. Ancak ilaçlara iyi cevap vermesi, yaşama sevinci, hele de gazeteciliğe tutkusu onu hep ayakta tuttu. Son dönemde hastanede yatmak istemiyordu, onun istediği gibi bir tedavi uyguluyorduk” diyor ve hastasını kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyordu.

Son dönemde halsiz olmasına, konuşmakta zorlanmasına rağmen gazeteye geliyordu. Ayakta zor duruyordu. Haberini yazarken yorgun düşüyor, masaya başını koyup uyuyordu. Hastalığı döneminde eşi Hanife Hanım’dan sonra en büyük yardımcısı, çok yakın arkadaşı meslektaşımız Nevin Bilgin’di.

Vefatından bir gün önce Nevin’le konuştuk. “Ali Ekber’in ölümünün kendisi için bir kurtuluş olduğunu” söyledi. Ekber köyünde toprağa verilmek istiyordu. Zaman zaman sıkıldığında “İzin verirseniz birkaç günlüğüne köye gitsem. Hastalığıma köyün havası iyi geliyor” derdi. İstediği kadar köyünde kalmasını söylerdim. Ama orada boş durmaz, bu kez Sivas yöresinden haberler gönderirdi.

Ali Ekber, vefatından 20 gün öncesine kadar hep gazetesindeydi. Dün ise bu araçla son yolculuğuna çıktı…

Dün Ali Ekber Ertürk’ü Divriği’nin Avşarcık köyüne gönderdik. Doğduğu topraklarda, köylüleriyle birlikte olacak. Allah rahmet eylesin.

Acımızı paylaşan tüm dostlarımıza yürekten teşekkür ediyoruz. Varolun, sağolun. Yunus Emre “Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil” demiş. Ali Ekber de her zaman bizimle olacak.”

Bir cevap yazın