Neyin var amca?

Yılların yorgunluğu, nasıl da hissettiriyordu kendini…

Yürüyor mu?
Gidiyor mu?
Koşuyor mu?

Hiçbiri.
Yürümeye takati bile kalmamış!

Kasketiyle yürürken, caddeye yansıyan gölgesinin de yorgun olduğu çok net görülüyordu.

Bu nasıl bir yorgunluk öyle?
Dersiniz ki; tonlarca yük taşıyor!

Yaşı, ne kadar dersiniz?
Gölgesine bakarsanız, 80’in üzerinde.

Yüzüne baktım.
Yok!
50’yi aşmamış daha!

Sakın şaşırmayın!
Kimbilir neler yaşıyor, neler!!!

Soru sordum.
Sadece baktı.
Ama…
Boş – boştu bakışları!

Bazen hiçbir kelime söylemeden; hem bakışlar, hem de yüzdeki çizgiler ne demek istediğinizi çok iyi anlatır.

Ben de çakıldım!
İçinden geçenleri okuyordum artık.

Kasketini eline aldı bir an.
Saçları dökülmüş.
Gözleri hafif nemli gibiydi.
Dokunsam ağlayacak.
Bir kelime dahi edemedim!

Mendil satan bir çocuk yanımızda durup, adama bir mendil uzatacaktı ki; çocuğun minicik yüreği adamın yüzündeki acı ifadeye dayanamadı.

Biraz daha yaklaştı çocuk.
6-7 yaşlarındaydı.
Kendi sıkıntılarını unuttu o an!

Çocuk, titrek sesiyle sordu:
‘Neyin var amca?’

Daha cümle bitmişti ki…
Adamın gözlerinden yaş boşaldı.
Koşarak uzaklaştı.

Kimdi?
Kimin nesiydi?
Derdi neydi?
Bilemedim hiç!

O minicik ama koca yürekli çocuğun gözlerinden de yaş değil, yağmur yağıyordu adeta.

Adam gözden kayboldu.
O da ne?
Gölgesi, yorgunluktan caddeye çakılmıştı sanki!

Bir cevap yazın