Kır çiçeklerini görünce…

Yıllardır aradığı sevgiyi bulduğu kadının yanında olmak…

 *     *     *

Usulca girdi odasına.
Uyuyordu.
Ne kadar da güzel.
Seyretti, seyretti…

Başucuna doğru hareketlendi.
Komodine koydu vazoyu.
Rengarenk kır çiçekleriyle dolu.

Uyandırmamaya gayret ederken, ayaklarının ucuyla yürüyordu adeta.

Kapıya yöneldi.
Bir kez daha dönüp baktı.
Sayıkladı bir ara:
‘Melek bu olmalı!’

Dışarı çıktı.
Sevinçten uçuyordu!
Rüya mı?
Gerçek mi?

Tam kapı kapandığında, kadın da yatakta iki elini açıp uyanma hazırlığı içindeydi.

Gözlerini ovuşturdu.
Yana döndü ki…
İşte o an donakaldı!

Kır çiçekleri gökkuşağını andırıyordu.
Gülümseyerek kalktı.
Çiçekler, ayrı ayrı ayrı notaydı sanki.
Şarkı fısıldıyordu kulaklarına!

Çok uzun zamandır hiç tatmadığı bir duyguydu ve adeta dans ederek kalktı yatağından.

Kucağında çiçekler.
Bir o yana!
Bir bu yana!

İkinci bahar bu olmalıydı!
Mutluluktan ayakları yerden kesildi.
Kalbi ‘pıt-pıt’ atıyordu.

Bir hafta.
İki ay.
Dört ay.

Her uyandığında birbirinden renkli kır çiçeklerini görünce çok mutlu oluyordu, ama…

İşte o ‘ama’ beynini kemiriyordu!
‘Nereye kadar?’ deyiverdi bir an.
Korkuyordu!
Bu rüyanın bir gün biteceğini biliyordu.

Çok mutluydular.
Ama…
İkisi de gerçeklerin farkındaydı!

Tam dört ay dolmuştu ki…
Yine bir sabah.
Sevinçle uyandı kadın, komodine yöneldi.

Eyvah!
Kır çiçekleri yoktu.

Hemen salona koştu.
Çoktaaan gitmişti bile, sevdiği.
Anlamıştı!
Korktuğu başına gelmesin diye gittiğini!

Hüzün ve özlem kapladı yüreğini.
Yine de…
Ruhunu sonsuza dek hissedeceğini biliyordu!

 *     *     *

Sağlıkla ve hep sevdiklerinizle kalın.
Mutlu pazarlar.

Bir cevap yazın