Bilinçdışı

Hukuk en yalın tanımıyla ‘hak’ demektir. “Günümüzde haklar çağında yaşıyoruz. Ama hak temelli kurumlara ek olarak bazı ahlak ve siyaset felsefecileri; Ödev ve Amaç temelli kuramları da benimsemiştir.” (Raymond Wacks. Hukuk Felsefesine Kısa bir Giriş. 57)

Aslında evrensel ve doğal hukuk kaynaklı, çağdaş hukuk anlayışında; hak, ödev veya amaç temelli tüm kavramların, mutlak ve nispi adaleti gerçekleştirmeye yönelik olduğu değerlendirilir. Rasyonel siyaset; yani haklı akıl, hukukun evrensel ilkelerinden ve normlarından yararlanmayı görev sayar.

Siyaset felsefesi; hukuk felsefesi, bilim felsefesi ve ahlak felsefesi üzerinde temellendiği sürece anlam ve derinliği özgürleşir. Siyasetin dili, hukuki sınırları aşmayacak şekilde belirlenmeli ve pragmatik bir anlayıştan uzak olmalıdır.

Küresel, ülkesel, bölgesel ve yerel siyaset; toplumsal talep ve istekler üzerinden yürütüldüğünde, defansif bir anlayıştan ve tutucu bir söylemden ziyade, ölçülülük, hukukilik ve şeffaflık çerçevesinde icra edilmelidir. Uluslararası hukuk, ülkeleri, ekonomik, siyasi, kültürel ve benzeri ilişkilerinde, çağdaş demokrasilerin belirlediği asgari ilkelere uyma zorunluluğu getirmektedir. Bu bağlamda Türkiye taraf olduğu uluslararası kuruluş ve antlaşmalarda, yükümlülüklerini yerine getirmek durumundadır. Öteden beri ülkede değişen yönetim tarzı, yetki ve sorumlulukları paylaşma yerine, yetkileri bir merkezde toplama paradigmasını getirdiğinden, ülkenin karşı karşıya kaldığı ulusal veya uluslararası bir sorunun kaynağında, bunu ülke ve millet yararına çözmenin mutlak hukukla olacağı düşüncesi bertaraf edilmiş, özellikle iktidar tarafından benimsenen irite edici dil, toplumsal fayların kırılma olasılığını artırmış, ya tarafsın, ya bertaraf tutumu, tavrı sanal bir korkunun öncüsü olmuştur.

Güçler birliği siyasi oluşumu, denge ve denetim mekanizmasını boşa çıkarmış, özellikle yargının yürütmenin türevi haline gelmesi, ülkede yerleşik hukuk anlayışını değiştirmiş, devletin kurum ve kuruluşları, yüksek yargı organlarının verdikleri bağlayıcı kararları uygulamamış, zaman zaman Anayasal yargının mağdur lehine vermiş olduğu kararlar, yürütme tarafından yüksek tonda eleştirilmiş, araçlaştırılmış yargı ve hukuk sistemi, adeta nefes darlığı çekmeye başlamıştır. İktidar aleyhine olan her eleştiri ve hukuksal karar, yürütme tarafından farklı değerlendirilmiş, muhalefet üzerinde olmayana ergi metodu ile ayrışma derinleştirilmiştir. Kesinleşmiş mahkeme kararları olmadan ve hüküm giyilmeden, bir çok gazeteci ve siyasetçi peşinen terörist ilan edilmiş, eleştiri ve düşünce açıklama hukuk sistemine farklı tarzlarda enjekte edilmiş, hukuk ve adalet sorunu, ülkeyi ekonomik olarak ta zora sokmuştur.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çeşitli konularda vermiş olduğu kararlar; hukuk sistemimizin yenileşmesi ve çağdaşlaşmasına hizmet etmesi gerekirken, tam tersine bu kararlar şiddetle eleştiriye uğramıştır. Ahlak anlayışı çürümeye terk edilmiş, ölçülemeyen şeyler değerlendirme konusu olmuştur. Gerçek hukuk haklı akıldır, bunun uygulanması kaçınılmazdır. Rasyonel siyasetin, haklı akılla yürümesi temennisiyle…

Bir cevap yazın