Emperyalist totalitarizm

Bugün dünya üzerinde tüm olumsuzlukların sorumlusu, savaş, kepazelik ve talandan ahtapot gibi kollarını her tarafa salan, kan içen yarasa konumundaki emperyalizmdir. Bu öylesine hayasızca bir akımdır ki; kendi çıkarları uğruna istikrarsızlık yaratıp, bu kaoslardan beslenmektedirler. Çünkü bu küresel efendiler; ürettikleri silahlara bir şekilde pazar yaratırken, aynı zamanda eşik devletlerin elindeki yer altı ve üstündeki zenginliklere de göz koymaktadırlar. Dünya enerji politikası ve alt yapısını ele geçirmek isteyenler, dünyanın herhangi bir noktasında karışıklık ve kargaşa yaratarak, kanla beslenmeye devam etmektedirler. Okyanus ötesinden dünyaya yön veren bu egemenler bir taraftan tüketim çılgınlığı yaratarak ellerinde bulundurdukları üretim araçları ve gücünü tam da bu noktada olabildiğince kullanmakta, ülkelerde ortaya koydukları sinsi planlarla karışıklık yaratmakta ve kendi güdümünde ki terör örgütlerini desteklemektedirler. Emperyalizm devletler üstü bir güç olup, rayından çıkan modernizmin Totalitarizme evrilmiş halidir. Dünyayı hizaya çeken bu rejim, Yakın Doğu’da, Orta Doğu’da, Uzak Doğu‘da, Balkanlar‘da, Güney Amerika‘da ve daha bir çok yerde istikrarsızlık, kargaşa ve karışıklığın adresinin yanına 1936-1939 yılları arasında İspanya iç savaşında ülke içindeki menfaatperest ve işbirlikçi guruplar için söylenen Beşinci Kol gibi marjinallerle sıkı işbirliğine girmiş, bu guruplar askeri malzemelerle donatılmıştır. Emperyalist ve Totalitarist bu eklektik yeni rejim; rekabet ve tekelcilikte, bürokratik diktada, istihbarat ve istihbaratı değerlendirmede, olay ve kargaşa çıkarmada optimum düzeyde başarılı olmuştur. Bu irrasyonel yapılanma, rasyonel olay ve olgularla gündem yaratmış, ‘Irak‘ta nükleer silah var’ düzmece yalanıyla yapılan 1. ve 2. Körfez savaşlarıyla yeniden istikrarsız bir Irak yaratılarak, Emperyalist ve Totalitarist rejimin Orta Doğu‘ya yön veren üssü haline getirilmiştir. Bu alçak ve sinsi planları, savaşmak, haklılığını ispatlamak içinde, istikrarsızlığı yaratanlar, konuşur, onlar alkışlar veya alkışlanır. Bunların amaçları ideolojilerine dönüşmüş, ancak dünya üzerindeki realiteyi, kendi ideolojileriyle kıyaslama yetisini, becerisini ve cesaretini gösterememişlerdir. Rejimin dünyadaki akışı, zamanla paralellik göstermiş, bazen Reagen, bazen Bush, bazen Obama veya Trump‘ın kişiliğinde şahsileşmiş, ağızdan ishal bu şahsiyet kadim Coğrafyamızın Atatürk Cumhuriyeti, Türkiye Devletini ve Pers kültürünü tehdit eder hale gelmiştir. Devletlerarası hukuk ve kukla Birleşmiş Milletler Örgütü, bunların amaçlarına hizmet eden araçlara dönüşmüştür. Post-realist düşünce akımı hızla büyümeye ve konum almaya başlamıştır. Orta Doğu‘ya demokrasi getirme bahanesiyle, Arap baharı süslemesiyle planın arkasına gizlenmiş, özel amaç ve araçlar bu gizemin örtüsünü oluşturmuştur. İşbirlikçi konformist güruh, sistemin işlemesinin dinamikleri olarak, yola devam etmektedirler. Spekülatif akıl, rasyonel aklın yerini alırken, kendi haklı mücadelesinde Türkiye’nin terör koridoruna izin vermemek için yaptığı sınır ötesi operasyonlara, en yüksek perdeden eleştiri, yine bu dünya rejiminin efendileri tarafından gelmektedir. Dünya Tiyatro sahnesinde yazanlar, sahneye koyanlar, oynayanlar, yönetenler hep onlar, seyirciye zorla alkışlattıranlar da onlar… Bu hayasız akımın önünde dimdik, onurlu, dirençli, sevdalı, yürekli durmak için, bütün mazlum ulusların birleşmesi, birlikte mücadele etmesi kaçınılmazdır. Türkiye‘de öteden beri Amerikan emperyalizmine karşı duran, direnen, mücadele eden, tam bağımsız Türkiye sevdalısı devrimci geleneğe yeni eklemlemelerin yapılmasının zamanı çoktan gelmiştir. Güç; özgürlüğünde, kültüründe, kimliğinde, bayrağında ve kadim toprağındadır. Hoşt Amerikan emperyalizmi hoşt…

Bir cevap yazın