Adalet ve eşitlik ile ilgili ilkelerin uygulanmadığı yönetimin adı aslında demokrasi değildir. Yetkililer, yönetenler eylem ve söylemlerinde demokrasiden yana ne derlerse desinler, bilimsel ve ahlaki anlamdaki demokrasi algısı adalet ve eşitlik kapsamlıdır. Bu adalet ve eşitlik anlayışı; temsilde adalet, seçimde adalet, hazine yardımında adalet, propaganda ve seçim kampanyalarında adalet, televizyon konuşmalarında adaletten tutunda bireysel temel hak ve özgürlüklerin ve siyasi hakların kullanılmasına kadar bir çok alanı kapsayacak derecede önemli ve vazgeçilmezdir.
Ancak öteden beri Türkiye’de özellikle siyasi arenada, milli egemenlik kavramı altında, tüm seçmenleri kapsayacak adil, eşit ve doğru bir siyasi temsil mekanizması kurulamamıştır. Askeri yönetimden geleceğimize miras kalan, yapıldığı dönemin zor koşullarını dikkate alarak hazırlanan 1982 Anayasası artık Türk Milleti’ne dar gelmeye başlamıştır. Hazırlanış itibarıyla, çerçeve anayasa olmaktan ziyade ayrıntı anayasası olma özelliğinden dolayı sonraki dönemlerde yapılacak değişikliklerde bile güçlükler yaşatan ve asla demokratik olamayacak bu anayasa; günümüze kadar bir çok kez değişikliğe uğramış ve adeta yamalı bir bohça gibi Türkiye ve dünya dinamiklerine karşı koyamayacak duruma gelmiştir. Hazırlandığı dönem ve yapılış tekniği açısından insan hak ve özgürlüklerini daraltan, hak ve özgürlüklerin yanına ödevler gibi polis devletinin yansımalarını koyan bir anlayışın ürünü olan anayasa, yine o dönemlerin anti-demokratik izlerini taşıyan birçok kanun üretmiş, çağdaş demokrasi ve yönetim anlayışına tamamen zıt olan siyasi partiler ve seçim yasası da günümüze miras kalmıştır. İstikrar adına yüzde 10 gibi yüksek bir seçim barajı getiren seçim yasası, aslında egemenliğin total olarak meclise yansımasını engellemiş, bu barajı aşamayan birçok siyasi parti istikrar adına seçim kurbanı olmuşlardır. Ayrıca bu partiler hazine yardımı alamadıkları için, siyasi arenada mali bakımdan rekabet ortamı dışında kalmış, milli irade; yarımdan bütüne çevrilme çabasıyla yapay bir zemine oturtulmuştur. İktidarı kullanmış ya da kullananlar, bu yüzde 10’luk barajı hiçbir şekilde adaletsiz ve eşitsiz bir uygulama olarak görmemişlerdir. Makyavelist yaklaşımlarla siyaset tahkim edilmeye çalışılmış ve önemli ölçüde başarı sağlanmıştır. Tüm bu adaletsiz uygulamalar yetmezmiş gibi, iktidar ve muhalefet partisi arasında yapılan seçim ittifakına dayanılarak, siyaset etiği ve hukukuna uygun olmadan hızlı bir şekilde çıkarılan ittifak yasası; mühürsüz oy pusulalarının kabulü, ittifak yapan partilerin herhangi birinin yüzde 1 oy alsa bile; barajı geçmiş sayılması diğer taraftan yüzde 9.99 oy alacak bir partinin ise barajı geçememesi ve bu yüzden hazine yardımı alamaması, artık oyların ittifak partilerine eklenerek fazladan milletvekili çıkarmaları gibi, hukuk, adalet, eşitlik, hakkaniyet ve ahlak kavramlarının hiçbirine uygunluk göstermeyen bu ittifak yasası diğer yandan yerli ve milli olarak gösterilmekte, bunları benimsemeyen veya karşı düşünce beyan edenler ise farklı şekillerde töhmet altında bırakılabilmektedir. Bu ülke insanını bendensin ya da karşımda düşüncesiyle cepheleştirmenin, cepheleşen insanlar arasını derinleştirmenin ülkeye ve hiç kimseye faydası yoktur. Ülkenin gerginlik siyaseti üzerinden seçime götürülmesi, ülkede onarılmaz kırılmalara neden olabilir. Herkes ittifak yapabilir, ancak bunun adil, ölçülü, hukuki ve ahlaka uygun gerçekleştirmek, aynı zamanda özgüvenin göstergesidir.
Türkiye’de bu şekilde çevrimiçi siyaset; demokrasi, insan hak ve hürriyetleri, milli irade, milli dayanışma ve yardımlaşma gibi temel siyasi ögelerde yıpranmalara neden olacaktır. Herkes için adalet ve eşitlik anlayışı ile askeri yönetimin günümüze mirası bu yamalı bohça haline gelen anayasa ve ona bağlı olarako dönemde çıkarılmış olan tüm askeri yönetim eksenli yasaları tamamen sivilleştirilmeli, milletin iradesi her ne şekilde olursa olsun, mutlaka meclise yansıtılmalıdır. Çünkü biz birlikte Türkiye’yiz ve daha güçlüyüz…