KHK’lar ve Yüksek Yargı

Anayasa Mahkemesi, hukukumuza 1961 yılında girmiştir. Yüksek yargı organlarının en üstünde bulunan bu kurum aynı zamanda çok görevli bir kurumdur. Anayasa mahkemesi; yasaların, KHK’ların, meclis iç tüzüğünün şekil ve esas bakımından anayasaya uygunluğunu denetleyen bir yüksek mahkeme olmanın yanında, yüce divan görevini de yerine getirir. Yani bu yüksek mahkeme sadece yargı hakkını kullanan bir yargı yeri değil, aynı zamanda Anayasa’nın bütünlüğünü korur. Kararları kesindir ve yasama, yürütme, yargı organlarını, yönetsel kuruluşları, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Bu kadar önemli ve saygın bir yeri olan Anayasa mahkemesi, son yıllarda hukuka ve adalete olan güven ve saygının hızla azalmasından nasibini almış, bununla birlikte vermiş olduğu çelişkili kararlarla saygınlığına gölge düşürmüştür. İki yıla yaklaşan bir zaman diliminde, devam eden olağanüstü hal ve çıkarılan KHK’lar Anayasa Mahkemesi’nin denetiminde olmadığından bu durum anayasa hukukuna ters düşmektedir.

Olağanüstü halin ilan edilme gerekçeleri doğrultusunda, çıkarılan her KHK ‘nın mutlaka bu gerekçelerle bağlantılı olması, Meclise sunulması ve meclisçe onaylanması gerekirken, şu ana kadar çıkarılan KHK’ların çok az bir kısmı Meclise sevk edilmiş ve onaylanmıştır. Hiç kuşku yok ki; elbette ki olağanüstü hal; bir anayasal önlem paketidir. Ancak anayasanın 120. Maddesinde asayiş olağanüstü hal düzenlenmiştir. Buna göre olağanüstü halin zamanı, sınırları ve çıkarılacak KHK’ların bunlarla mutlaka sınırlı kalacakları belirtilirken ve olağanüstü hal yasasının hükümleri devreye sokulurken, Anayasa Mahkemesi, bu olağanüstü hal döneminde, adeta olağanüstü bir tavır almış, KHK ‘ların şekil ve esas bakımından incelenmelerine gerek yoktur, olağanüstü tavrını sergilemiştir. Bu dönemde çıkarılan KHK’ların anayasanın emredici hükümleri doğrultusunda meclise sevk edilmesi ve bunların onaylanması bağlamında yasama denetimini ön görürken, bunların çok az bir kısmı meclise sevk edilmiştir. Bununla birlikte terör ve asayiş ile ilgili olarak ilan edilen olağanüstü hal döneminde, çıkarılan KHK’lar bunlarla sınırlı kalacak iken, Taşeron işçilerin kadroya geçirilmesi, varlık fonunun oluşturulması ve bunun gibi bazı iktisadi ve içtimai hayatın KHK‘larla düzenlenmesi de olağanüstü halin lafzıyla ve ruhuyla örtüşmemektedir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi uzaktan seyirci gibi davranmakta, kendisine anayasa tarafından verilen, anayasanın bütünlüğünü koruma görevine de seyirci kalmaktadır. Yine bu dönemde tutuklu milletvekillerinin bireysel başvurularını hukuk yolları tamamen tükenmediği gerekçesiyle red ederken, temel hak ve hürriyetlerin, yargı, yasama ve KHK‘larla kısıtlanmalarına sessiz kalabilmektedir. Oysa bu vekiller, seçilme, siyaset yapma, düşünce ve ifade özgürlüklerini yerine getirememe gibi temel hakları göz ardı edilmektedir. Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi hukuk devletinin sınırlarını ve varlığını korumakla mükellef olduğundan, en azından 9/5/1990 günlü KHK’nın olağanüstü hal KHK kuralları niteliğinde olmadıklarını saptadıkları maddeleri anayasaya aykırılık yönünden iptal ederek, KHK‘lar için dolaylı denetim yolunu açmıştır. Hal böyle iken Anayasa Mahkemesi çıkarılan 26 KHK üzerinde hiçbir inceleme yapmamış ve bunların anayasaya uygunluğunu denetleyememiştir.

Hukuk devleti açısından KHK ‘ların anayasaya uygunluğu hiç şüphesiz hem yasama organı, hem de yüksek yargı organlarınca zamanında ve etkili bir şekilde yapılmalı ve hukuk devletinin ve hukukun üstünlüğü sağlamlaştırılmalıdır. Böylelikle, hem temel hak ve hürriyetler, hem iktisadi ve içtimai hayatın düzenlenmesi, hem de şekil ve esas bakımından bir denetim kaçınılmaz gözükmektedir. Çünkü hukuk herkese lazımdır eşit ve adil olarak….

 

Bir cevap yazın