Başbakan Binali Yıldırım, ‘Stratejik Derinlik” hayali kurarken, uygulamada ülkeyi stratejik yalnızlığın eşiğine getiren Davutoğlu’nun yerine Başbakan seçildiği zaman çok hoşuma giden şu sözü sarf etmişti: ‘Dostlarımızı arttırıp, düşmanlarımızı azaltacağız!’ Sanki son haftalarda bu yönde gelişmeler var gibi!
Aslında Yıldırım’ı sırf siyasi çekişme sebebiyle bu sözünden dolayı eleştirenler de olmadı değil. Davutoğlu’nun ‘Komşularla sıfır sorun!’ gibi, gerçekleşmesi mümkün olamayacak bir hayal gibi düşünenler oldu. Ancak Yıldırım, son derece pragmatik kişiliğini bu yönde de gösterdi. Bunlardan son fark edileni, Almanya ile ilişkilerde artık düzeleceği anlaşılan gelişmelerdir.
Geçen Hafta Almanya’nın güneyindeki uluslararası Münih Konferansları’na katılan Yıldırım ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek oldukça pozitif tablolar çizdiler.
Yıldırım bu esnada Alman Şansölye Merkel’le görüşme fırsatı buldu. Hatta Almanya ile yeni bir ‘beyaz sayfa’ açmayı da teklif etti.
Merkel bu teklife temkinli yaklaşırken, DieWelt gazetesinin uzun süredir İstanbul’da ‘Teröre yardım ve yataklık” gibi nedenlerle tutuklu yargılanan Deniz Yücel adlı muhabirinden söz etti. Yücel’in tutuksuz yargılanmasının kendileri için önemli olduğunu söyledi.
Her ne kadar Yıldırım, ‘Türkiye hukuk devletidir. Yargıya kimse karışmaz!’ demişse de, bu görüşmeden bir gün sonra Merkel’in isteği yerine getirildi ve Gazeteci Yücel tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi. Hatta Almanya’nın tahsis ettiği özel uçakla Almanya’ya uçtu!
Bu durum, ‘demokrasi’ havarisi kesilenler tarafından bile pek fazla eleştirilmedi. Sadece, her ne kadar Balyoz vb davalardaki son derece yanlış, etik dışı ve vicdanlarda yaralar bırakan tutumlarına rağmen, FETÖ davasından müebbet hapse mahkûm olan Türk gazeteciler için, ‘Keşke onların da Merkel gibi bir hamisi olsaydı!’ diyenler oldu.
Burada asıl konumuz Türk gazetecilerin veya Alman vatandaşı Türk asıllı gazetecinin yargılanması değil elbette. Asıl önemlisi, Başbakan Yıldırım’ın Türkiye-Almanya arasında gerilen ilişkileri düzeltme konusundaki pragmatik yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, kim ne derse desin Türkiye’nin milli çıkarlarına hizmet edecek niteliktedir.
Almanya ile her ne kadar Suriyeli sığınmacılar, FETÖ davaları, bu davalardan kaçanlara kucak açılması vb konularda Türkiye’nin istekleri hilafına tutum izlemişse de, bir çırpıda kenara atılacak bir ülke de değildir.
Almanya’yı ‘düşman’ gibi görmek de doğru değildir. Türkiye’nin ekonomik ilişkilerinde ilk sırayı alan bu ülke, sadece ithalat değil, aynı zamanda en fazla ihracat yaptığımız ülke olması açısından da önemlidir.
Almanya, her ne kadar hala siyasi birliğini tamamlayamamış olsa da, AB’nin en güçlü ekonomik ve siyasi yapıya sahip ülkesidir. Bir nükleer güç ve BM Güvenlik Konseyi’nin Daimi Üyesi olmamasına rağmen, dünyadaki siyasi gelişmelerde her zaman hatırı sayılan, aktif katılım sağlayan bir ülkedir.
Alman turistleri de sayıca olduğu kadar, bıraktığı döviz itibariyle de Türk turizmcilerinin gözbebeğidir.
3.5 milyonun üzerinde Türkiye kökenlilerin yaşadığı Almanya, Suriye’deki iç savaşın çıkmasından sonra yaklaşık 1 milyon Suriyeliyi ülkesine kabul etti. Almanya, bu sayıyla Türkiye, Ürdün ve Lübnan’dan sonra 4’ncü, Avrupa’da açık ara ilk sırayı almaktadır.
Son Söz: Başbakan Yıldırım’ın Suriye’de cepheyi daraltması, bu maksatla iç savaş öncesi ‘dost’ olan ‘düşman’ı da azaltması önemlidir. Cephe sayısı azaltılırsa, asıl hedefe tam güçle yüklenip zafer kazanmak kolaylaşabilir. Büyük devletler aracı olmaksızın da arasının iyi olmadığı ülkelerle temas kurabilir, yeni beyaz sayfa açabilirler!