Siyaset; aslında kültürden izole edilerek yol arayan bir etkinlikten ziyade, tam da kültürle derin iz ve bağlantıları olan, kültürün içinde onunla hemhal bir yapıya sahiptir. Eğer kültürün İnançlar(ideolojiler ve efsaneler) ögesine yoğunlaşırsak, ideolojilerin belirli, izah edilebilir, kabul görmüş, mantıksal örüntülerinin olduğu ortaya çıkar. İdeolojilerin, birer siyasi önerme ve mantıksal çıkarım olarak, siyaset sahnesinde yer almalarının, temel unsuru şüphesiz siyasal bilinçtir. Siyasal Bilinç; Siyasetin amaç-sonuç, neden-sonuç ilişkilerinde, dünden dersler çıkaran, bu günden beslenen ve geleceğe projektör tutan bir anlayışın ortaya koyduğu, talepler, arzular, kaynaklar, sorunlar ve çözümler karmaşık denkleminin, tutarlı, dengeli, ahlaki, hukuki ve akılcı konumunu izah etmektedir.
Demek ki; Siyasette en temel ve bilimsel olanın ‘İlkeli Olmak’ anlamına geldiği söylenebilir. İlke; dürüstlük anlamına gelip, siyaset sahnesinde, pragmatik ve popülist yaklaşımları şiddetle ret eder. Günübirlik çıkar ve makamlar için, siyaset engizisyonu olan, savrulmaları, dün söylediklerini bu gün yalayıp yutmaları, yalanın otokratik karakterine sığınıp, doğrular üzerinde yalpalanmaları, gelecek yön eğilimli değil, günü kurtarma tavır ve davranışlarını, ahlaki ve hukuki bir örüntü kalıbında, akıl, vicdan, zihin olarak asla kabullenmemektir. Kültür-siyaset ilişkilerinde, siyasetin icra edildiği coğrafya ya, egemen kültürün baskın halini görmek mümkündür. Öyle ki; Ortadoğu Coğrafyasında yer alan ülkemiz, dini, tarihi, etnik ve mezhepsel olay ve olguların, bilimsel veri ve hukuksal dinamiklerle açıklanmayacak, toplumsal argümanları hep statik Ortadoğu Kültürünü işaret etmektedir.
Bu kültürün en bariz göstergelerinden olan, olay, olgu ve gelişmeleri bilimsel bir gözle görmeyip, gündelik çıkar ve kazançlar üzerinden yorumlama alışkanlığı, maalesef ülkemizde derin etkilerini sürdürmekte, siyaset alanındaki savrulmalar, kırılmalar, ideolojik dönmeler, uyanık tüccar zihniyetinde siyasetçiler üretmekte, bu durum derin bir hoş görü ve uzlaşı alanı olan siyaseti, kaotik bir iklime sürüklemektedir. Dün söylediklerini bu gün unutup zik-zak çizenler, günün sonunda ne kazanabilirim acaba? Zihniyetinde olup, sol ideolojinin ideolojisiz eskilerinin can hıraş, tabela partisi uğraşıları, iktidarın nimetlerinden nasıl faydalanırımın doyumsuz iştah sahiplerinin, külfetlerden kaçınma mizansenleri, iktidarda olmanın kazanımlarını korumak adına, hep bir düşmansı rakip yaratıp, aynı şeyleri, aynı kalıpta farklı tonlarla dile getirme çabaları, siyasetin hukuki, rasyonel, bilimsel, hoş görülü ve uzlaşmacı tarafını yok eden anlayışın ta kendisi, Ortadoğu Kültürünün yansıması değil midir?
Ortega Y Gasset, “Büyük bir halkın yarattığı bütünleşme, her şeyden önce değişik etnik yada siyasal öbeklerin eklemlenmesidir” diyor. Yani bütünleşme; bizdeki gibi farklılıkların yarattığı kültürel ve siyasi zenginliğimizdir. Durumun böyle olması gerekirken, bir siyasi partinin başka bir siyasi parti genel başkanının, meclis kürsü dokunulmazlığı kapsamında söylediklerini ve eleştirilerini, kendi milletvekilleriyle oluşturduğu komisyonca inceletip, sonra bunları suç duyurusu halinde savcılığa bildirmesi ve savcılığında bu konuda fezleke hazırlaması, ayrıca aynı siyasi partinin başka bir siyasi partinin kapatılmasını istemesi, yargının siyaset eliyle yürütüldüğü anlama gelmiyor mu?
Büyük bir bütünleşmenin parçalarının dilek, istek ve düşüncelerinin aynı olması, gerekli olmadığı kadar önemli de değildir. İşte demokrasi böyle bir yönetim şeklidir. Önemli olan herkesin düşünce ve felsefi görüşüne saygı duymaktır. Çünkü bu ülke büyük bütünleşmeyi gerçekleştiren herkesindir. İki kalp bir yıldız değil, milyonlarca kalp ve ay-yıldız…