Siyaset; dünyada kendi yasa ve dinamikleriyle yeni yapı ve boyutlara evrilirken, analitik, yaratıcı ve eleştirel düşünce yapısını odağına oturtanlar, halkının teveccühünü ve sempatisini kazanır. Siyaset Algoritması, genetik yapısı itibarıyla, eleştiri, öz eleştiri, ahlak, adalet ve hakkaniyet kromozomlarıyla bir anlam bulmaktadır. Kromozom sayılarındaki en ufak bir oynama, down sendromlu siyaset felsefesini öne çıkarır ki; bu son derece irrasyonel ülke, devlet ve insan yönetimi olarak karşımıza çıkar. Ülke yönetimine hazır ve iddialı olanlar, aynı zamanda sert, ağır ve acımasız eleştirilere de hazır olmalıdır. Çünkü yönetim erkinin olay ve olgulara baktığı yerle, muhalefet, sivil toplum örgütleri ve insanların baktıkları yerler doğası itibarıyla farklı olacaktır. Üretemeyen, eskimiş ve tıkanmış bir siyaset zemininde, doğru çıkarımlar yapmanın, yenilenmenin önündeki temel engeller, örgütlenmiş ve iktidar tarafından korunup kollanmış kimi sermaye çevreleriyle, bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmiş, tekelleşmiş ve iktidar tarafı olan bir medyadır.
Aslında çağdaş demokrasilerde, siyasetin balans ayarını güçler ayrımı ilkesi ve tam bağımsız ve tarafsız yargı yapmaktadır. Yargının bir şekilde iktidar güdümüne girmesi, vatandaşların vatandaşlık hukukunun güvencesini sarstığı gibi, adalet ve hukukun meşruluğu tartışmalı duruma gelir. Devlet yönetiminin ihtiyacı olan liyakat ve kariyer yerini biat ve itaat kültürüne terk edebilir. Çoğulcu anlayış zeminden çekilirken, çoğunlukçu anlayış, boşaltılan alanları doldurur ve vasat ya da ortalama yükselme dönemini yaşamaya başlar. Vasatın yükselişi; hukukun kanuna evrildiği, adaletin anlam ve içerik kayıp ettiği, ahlakın ısrarla arandığı ve yalanın otokratik karakterinin ağır bastığı bir siyasi anlayış ve yönetim hasat edilerek, dünyada birçok ülkede varlığını sürdürür.
Evrensel, çevreci, eşitlikçi, özgürlükçü, adil ve ahlaki yön arayışlarına zıt bir şekilde kendi ağırlığını ve meşruluğunu oturtur. Dünyadaki ekonomik, politik, teknolojik, kültürel ve toplumsal gelişme ve değişmeleri, eşitlikçi, adil, özgürlükçü, bilimsel, ahlaki ve hukuksal bir konkav aynada okuyanlar, siyasetin nihai amacı, insanın mutluluğu ve daha iyi bir yaşam metaforunu, kurgulayarak gerçekleştirmiş olurken, diğer tarafta “Ben ve kendim” fenomeninin topuklara kadar akan kibirliliğiyle Trump ve benzeri örnekler siyaset bilimine yansımaktadır.
Felsefe, mantık ve matematiği, sanat ve edebiyatla zenginleştiren, bunlarla güzelleştiren ve tüm bunları siyasetle buluşturan, çabanın siyaseti, rasyonel aklın ve bilimin öne çıkardığı gerçek bir öncül önermedir.
Bu genel yapı ve açıklamalar ışığında, Ortadoğu kültürü egemen bir toplumun batıya açılan çağdaşlık penceresinde, görünenlerle, şu an yaşananlar, ülkede başta siyaset olmak üzere bir çatışma alanı oluşturmaktadır. Aslında siyaset matematik ve felsefesinde olan çatışma ve uzlaşma; son yıllarda geometriyi göz ardı ederek, hacim, denge, çevre, açı ve benzeri hesaplamalarda kantarın topuzunu kaçırmıştır.
Meclis gündeminde olan çoklu baro yasa teklifinden tutunda, son zamanlarda meclisten geçirilerek yasalaşan İnfaz düzenlemesine, Bekçilerin yetki ve sorumluluğundan, Ayasofya’nın ibadete açılışına kadar ve daha meclis gündemine gelecek onlarca torba yasa teklifinde ve bunun gibi düzenlemelerin tamamında bu çatışmanın izlerini görmek mümkün olacaktır. İşte burada karşımıza demokrasinin çoğulcu yapısının yerine, çoğunlukçu yapısının dayanılmaz ağırlığı çıkmaktadır. Siyaset basit matematiği olan bir bilim değildir. Çünkü, geometrisi olmayan, mantıkla beslenmeyen, ahlak felsefesini yok sayan bir siyaset kurumsal yapıdan uzak olacaktır. Bunun için ülkenin bir an önce çatışma alanından uzaklaşarak, uzlaşı kültürüne yönelmesi kaçınılmazdır.