Siyasi tarih açısından devletler ve yönetim şekilleri incelendiğinde görülecektir ki; Partili Cumhurbaşkanlığı yönetim şekli dünyadaki örnekleriyle benzeşmeyecek kadar tek, kendine özgü ve spesifiktir. Bu yönetim şeklinde neyin, ne zaman ve nasıl olacağı konusunda bir öngörüde bulunma imkânı da yoktur. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, kararları ve kanun hükmündeki kararnameler hukuki mevzuat açısından eleştiri biriktirmekte, yasa yapmanın amacı, hedefi, tekniği ve hukuki zemini bunlarda aranmamaktadır.
Devlet ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bağlaşıklığı sorunu, zaman zaman uygulamalarda ortaya çıkmakta, ortalamanın zaferi eleştirinin geri çekilmesine neden olmaktadır. Zira artık başta ana muhalefet partisi genel başkanı olmak üzere birçok politikacı hakkında açıklama ve ifadelerinden dolayı fezlekeler düzenlenebilmekte ve bunlar meclis başkanlığına sunulabilmektedir. Düşünceyi ifade etme kısıtlığı, karşı düşünceye hoşgörüyü ortadan kaldırmış, eleştiri mekanizması eleştirilemez zırhına dönüşmüştür. Yönetim uygulamaları devlet ve cumhuriyet geleneklerine terslik göstermiş, hukuk ve adalet sistemindeki kırılmalar, ahlak ve sosyal dokuda marazlar üretmeye başlamıştır. Mahkemelerden çıkan kararların bir çoğunda hukuki zemin çökmüş, aynı konuda aynı mahkemenin farklı kararları, hukuk ve adalet diye konsolide edilmiştir.
Türkiye’nin kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyine bağlı olarak çalışan ve kararlarıyla her üye ülke için bağlayıcılığı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulmamış, Türk yargı sistemi kontra kararlarla siyasi zemini güçlendirmeye çalışmıştır. Demokratikleşme, özgürleşme, adalet, eşitlik gibi temel yönetsel değerler güvenlik duvarının arkasına süpürülmüş, toplumsal yarılma ve kırılmalar siyasete malzeme olmuştur. Ülke içinde dış politika bileşenlerinde görülen aksamalara ilişkin meydan okumalar, dışarıda hukuksal ve bilimsel açıdan karşılık bulmamış, dış politikadaki düzensiz siyaset anlayışı ülkeler dostluğuna ve işbirliğini güçlendirmeye uyum sağlayamamıştır.
Ekonomik göstergeler, ekonomideki anlık ve sürekli değişmeler, enflasyonun yükselmesi gibi birçok durumda ekonominin yasaları dışında uygulamalar görülmüş, enflasyonla mücadele araçları akıllıca ve bilimsel olarak devreye sokulmamış, merkez bankasının para politikaları, maliye politikası araçlarıyla desteklenmemiş, vergi reformu konusunda çekimserlik devam ederken, zabıtan tedbirlerle fiyat kontrolleri yapılmış, fiyatlardaki belli belirsiz artışlar cezai yöntemlerle durdurulmaya çalışılmıştır.
Enflasyonla mücadele araçları arasına, zabıta ve soğan depoları kontrolleri girmiş, çiftçinin ürününe taban fiyat biçme yerine depolarda ki soğan enflasyon canavarını besleyen olarak karşımıza çıkmıştır. Yeni bir ekonomik reform yerine, yeni usul ve esaslar devreye sokulmuştur.
Yaklaşan yerel seçimlerle ilgili olarak siyasi etikle açıklanamayacak, yeni uygulama ve formüller uygulamaya konmuş, amaca giden her yol mubahtır anlayışı, Makyevelli‘nin ruhunu ve amacını diri tutmuştur. Asgari ücretli ve açlık sınırında yaşayanlar, dile getirilirken tepkiler görülmüş, sosyal adaletin temel argümanı vergi ve vergilendirme sistemi her nedense hiç söz konusu edilmemiştir. Ekonomik uygulamalar zorlayıcı tedbirleri devreye sokmuş, ekonomi adeta terbiye edilmeye çalışılmıştır. Her yılsonunda belirlenip, mali yılda uygulamaya konacak olan yeni adıyla yeniden değerlendirme oranlarında adaletli bir ölçüt belirlenmemiş, ücretlilere bir yılda yapılan zammın üstünde değerlendirme oranları ve cezalar belirlenmiştir. Yeni bir sistem, yeni bir umut yeşertecek midir? Bunu zamanla göreceğiz. Yeter ki uygulamaları dikkatlice okuyabilelim.