Çığlıklarımızı duyan, kayıplarımızı bulan yok’

Duayen Gazeteci Saygı Öztürk, 6 Şubat Depremi’nin yıldönümünde Sözcü Gazetesi’ndeki köşe yazısını kendisi de depremzede olan İskenderun’un usta gazetecisi, Söz Gazetesi imtiyaz sahibi Şehmus Aslan’a emanet etti. Hergün okurlarıyla buluştuğu köşe yazısını bugün Sözcü Gazetesi’nin satırlarına taşıyan Şehmus Aslan, evimizi ve işyerlerimizi yıkan, binlerce canımızı bizlerden koparan deprem sonrası felaketin boyutunu, Hatay’da yaşananları, bugün gelinen süreci ve siyasilerin yaklaşımını değerlendirdi. Aslan’ın, “Atatürk’ün, “Hatay, benim şahsi meselemdir” dediği bu serhat şehrimiz, tüm Hataylıların şahsi meselesi olarak yüreklerimize kazınmış. Bizi ayakta tutan da bu ruhtur” sözleriyle tamamladığı, Saygı Öztürk’ün de ‘Çığlıklarımızı duyan kayıplarımızı bulan yok’ başlığıyla köşesinde yer verdiği yazısı şöyle:

Gazeteci Şehmus Aslan da “Kıyamet gecesi”ni yaşadı. Ne evi kalmıştı, ne gazetesinin ofisi. 8. kattan nasıl indiklerini, nasıl kurtulduklarını bile hatırlamıyor. Kıyameti yaşamak da böyle bir şey olsa gerek… Yazılarında her fırsatta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Hatay benim şahsi meselemdir” dediğini hatırlatıyor, Hatay üzerinde büyük oyunlar oynandığını dile getiriyordu. Gelinen nokta Hatay’da Suriyeli ve Afganistanlı nüfusun, Türk vatandaşlarından daha fazla olduğunu gösteriyor. Adım adım oyun devam ediyor.

Biz ne anlatsak boş.  Memleketi terk etmeyenler, büyük Önder’in sözünden yola çıkıp “Hatay benim şahsi meselem” diyenlerden birisi olan İskenderun Söz gazetesinin sahibi Şehmus Aslan’a bugün köşemi emanet ediyorum. Şehmus Bey’in yazdıklarını okuyoruz:

6 ŞUBAT 2023, SAAT 04.17…

Öyle bir gürültüyle uyandık ki; sallantılar ve evdeki çığlıklar felaketin habercisiydi. Kızım, ellerimi tutmuş, “Kurtar bizi baba!” diye haykırıyordu. Bir o yana, bir bu yana savrulurken, ümitlerimizi yitiriyorduk zaman geçtikçe…

Hayatımızın en uzun gecesiydi ve sokaklara çıktığımızda dondurucu soğukla karşılaştık. Gün ağardığında felaketin boyutunu görünce ve enkaz arasından yükselen “Ne olur bizi kurtarın!” feryatlarını duyunca yaşadığımız çaresizliği anlatabilmek mümkün değil. Tam bir can pazarı yaşanıyordu! Aynı gün yaşadığımız ikinci deprem, artçı depremler derken, üçüncü deprem sonrası savrulduk. Ne acı ki; tam üç gün ne bizi duyan, ne de kurtarmaya gelen vardı. Ekmek bile bulamıyorduk. Arkadaşlarımız, dostlarımız, yakınlarımız, komşularımız, sevdiklerimiz ve anılarımız öldü. O günlerin acısı, depremden beterdi!

Sesimizi duyurmak için çırpınıyorduk tüm gazeteci arkadaşlarımızla… Her gün yazılarımı enkaz başında yazıyordum. Tuşlara dokunurken, gözyaşlarım sel gibi akıyordu ama yazılarımı gazetemizin internet sitesine yetiştiriyordum. “Duyan yok mu?” çağrımıza cevap aradık günlerce…

TARİH: 21 NİSAN 2023

Deprem sonrası kutlayacağımız ilk bayram olan Ramazan Bayramı, işte o gün… Her bayram olduğu gibi kent merkezindeydim. Bazı cadde ve sokaklardan geçerken, başka bir şehre gelmiş gibi bir hisse kapıldım çünkü yıkılan o kadar çok bina vardı ki… Önce mezarlığa gittim. Geçmiş bayramlarda AVM’ler, oyun parkları dolar taşardı ama bu bayramda mezarlıklar dolup taşmıştı!

Mezarların başındaki tarihlerde hep 6 Şubat 2023 yazıyordu. Hepsinin ölüm tarihleri aynı! Gözyaşları sel gibiydi ve bu acının tarifi kelimelerle anlatılamıyordu. O küçücük çocuğunun mezar taşına evladının bayramlık elbisesini koyan bir annenin feryadı ise acının tarifiydi:

“Canlarım olmadan ilk bayramım. Tokalarınızı taktım, yeni elbiselerinizi giydirdim ve şekerlerinizi getirdim! Sizi çok seviyorum yavrularım.”

Gözyaşları içinde İskenderun’un merkezine ve çadırkentlere doğru yola çıktım. Şeker toplayan çocuk yok! Çalacak kapı yok! Olsa da kimse yok! Yaşlı bir teyze, evinin önünü süpürüyordu. Yanına yaklaştım. Hem süpürüyor, hem ağlıyordu. Bayramını kutlarken, cevabımı aldım: “Bayram temizliği değil, enkaz temizliği yapıyorum oğlum!” Konuşamadım, sadece yutkundum. O günden bu yana; Hatay’da bayramı unuttuk ve bayramsız ‘Bayram’ yaşadık.

Bir türlü bitmek bilmeyen çaresizliğimizin ardından tam bir yıl geçti. Bütün bayramlarda aynı tablolar. Acımız ilk günkü gibi taze ve siyasetin malzemesi olmak çok acıtıyor bizi çoookkk!

Biz, Hataylı depremzedelerin evleri, kültürlü yaşamları ve sıcacık yuvaları vardı. Hiç kimse bize acımasın, sadece anlasın yeter… Sözün özü: Bir yıl geçti ama enkazın arasından yükselen sessiz çığlıklarımızı hala duyan yok…

ÖLÜSÜ DE, DİRİSİ DE BULUNAMIYOR

Çünkü siyasi çekişmelerin kurbanı olmanın acısını daha fazla hisseder olduk. Konteyner kentlerdeki yaşam ve ekonomik sıkıntılar hayatımızı alt-üst etti. Barınma sorunu nedeniyle Hatay’ı terk etmek zorunda kalan insanlarımızın savrulan hayatlarıyla birlikte yaşadıkları dramlar daha da arttı. Bırakın barınacak kalıcı konutları, bir yıl geçmesine rağmen enkazlar bile kaldırılamadı. Her gün bina yıkımı, her gün enkaz, her gün toz içinde yaşamanın faturası sağlık sorunlarının artmasıyla çok ağırlaştı.

Eğitim, işsizlik, sağlık, altyapı, ulaşım sorunları. Aradan geçen bir yıl içinde yakınlarını bulamayan yüzlerce vatandaşımızın yaşadıkları travma ise gözyaşlarını hiç dindirmiyor. Tüm bunların yanında, her yağmur ve fırtına sonrası İskenderun sular altında kalıyor. Antakya, Defne, Samandağ, Arsuz, Kırıkhan, İskenderun ilçelerinde yaşam tam anlamıyla felç. Hatay tedavi için hizmet bekleyedursun,  iktidarın bakış açısı yerel seçimlere endeksli maalesef.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, aday tanıtım toplantısındaki “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı” sözleri de iktidarın bakış açısını gösterdi.

Hatay, çok ağır yaralı. Ancak dayanışma ve güç birliğiyle iyileşir. Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Hatay, benim şahsi meselemdir” dediği bu serhat şehrimiz, tüm Hataylıların şahsi meselesi olarak yüreklerimize kazınmış. Bizi ayakta tutan da bu ruhtur.”