Sil o gözyaşlarını!

Ne zamandır dalgın,
Kalbine söz geçiremiyordu bazen!
Bir yol ayrımındaydı sanki.

Çok yoğun temposuna rağmen, aklına her geldiğinde bir karar verme anını bekler gibiydi.

Köyüne gitmek istedi.
Doğayla başbaşa kalmak iyi geliyordu.
Ağaçlar, kuşlar, dereler…

Apayrı bir dünya burası.
Patika yolu takip ederken, nasıl da mutlu.
Bahçenin önündeydi artık.

Limon ağaçlarından yayılan o mis gibi kokuyu hissettiğinde gözlerini kapatıp uzun süre öylece bekledi.

Adımları yavaş yavaş.
Tüm bu güzel kokuları sindire sindire yürüyordu.
Bahçenin tam ortasında durdu.
Kamelyaya oturup, etrafı izliyordu.

Kuş sesleri ve huzur.
En güzel şarkıları dinliyor.
Öyle büyüleyici ki…

“Hayat sürprizlerle dolu!” diye düşünürken mutlu olduğunun farkındaydı.

İşte burada durakladı!
Peki ya ailesi?
Yol ayrımı dediği buydu.

Hiç ummadığı bir anda kapısını çalmıştı.
Unutmuştu bu duyguları aslında!

Çok geç mi acaba?
Yoksa, kapıyı açmaya mı korkuyordu?
Cevabı bile ürküttü!

Hani bir şarkı var ya:
‘…Ezelden yolumuz uzun
Sonunu göremiyoruz
Ne senle ne sensiz yapamıyorum’

Sevgi işte öyle bir duygu!
Kapısını çaldığından beri düşünüyor.

Derin bir nefes aldı.
Yıllar sonra böyle bir duygu!
Gözyaşlarına hakim olamadı.

Kendine kısık bir sesle fısıldadı:
“Sil o gözyaşlarını!”

Gitme vakti gelmişti, aracına doğru yürürken ruhunun taa derinliklerine kadar nakış gibi işlediğini fark etti bu güzel duyguların…

* * *

İyi pazarlar!
Ailece kapınızı hep sağlık, sevgi ve huzur çalsın.