Telefonun ucunda hıçkıra hıçkıra ağlarken, geride bıraktıklarını düşündü.
Konuşuyordu.
Öyle sanıyordu aslında!
Kelimeler yoktu sanki.
Boğazında düğümleniyordu adeta!
Gitti, ama…
Deprem bölgesinde bıraktıklarıydı onu ağlatan!
* * *
Kimse unutmadı o geceyi!
Unuttu gibi yapıyorlar sadece!!!
Deprem sonrası herkes bir yerlere savrulunca, geride bıraktıkları sevdiklerinin durumu içlerini daha çok yakıyor.
* * *
Bir yanda hasret!
Bir yanda çaresizlik!
Bir yanda kader!
Bir yanda depremin acısı!
* Annesi
* Kardeşleri
* Ailesi
* Sevdikleri
Nasıl da özlem yaratmıştı ki; gözlerinden adeta yaş boşalıyordu.
Otomobiliyle yoldaydı.
Araç kullanırken radyo da açıktı.
O kadar duygulu ki…
Sohbetin en üzgün anında çalan müzik, konuşmalarını yarıda kesti ve ağlamaktan konuşamıyordu artık.
Türkünün sözleri, yüreğini daha da acıttı:
‘Bu da gelir, bu da geçer ağlama!’
Pür-dikkat kesildi türküye!
“Ne ağlarsın benim zülfü siyahım
Göklere erişti feryadım ahım
Bu da gelir bu da geçer ağlama
Bu da gelir bu da geçer ağlama
Bir gülün çevresi dikendir hardır
Bülbül gül elinden ah ile zardır
Ne de olsa kışın sonu bahardır
Bu da gelir bu da geçer ağlama”
* * *
Hasreti katlandı türküyü dinlerken.
O anlarda telefonu kapatmıştı, farkına varmadan!
Gitti, gitti, gitti…
* * *
Depremi yaşayanları anlayamıyorsunuz!
Unuttuğumuzu sanıyorsunuz!
Unuttuğumuzu düşündüğünüzü biliyoruz!
Savrulduk ama unutmadık!!!
Bilesiniz…