Doğup-büyüdüğümüz kent öldü abi!

Depremin ardından geçen dört ayın bizlere neler getirdiğini düşünmeye fırsatımız olmadı ki!

Film sahneleri değil, gerçek.
O, ilk üç gün!
Adeta bir kıyamet gecesiydi.
Çaresiz ve yalnız!!!

Kaybettiklerimiz.
Yaralananlar.
Engelli kalanlar.

Adeta enkaza dönen Hatay’ın her yerinden yükselen feryatları duyan yoktu o ilk günlerde.

Kimsenin, kimseden haberi yoktu desem hiç de abartı olmaz!

Yıkılan evler.
Çarşı-Pazar yok.
İşyerleri yok.
Ekmek alacak fırın bile yok.
Adeta kâbusu yaşadık!

* * *

Tam da o kötü günlerde, yüzlerce aile savruluverdi başka şehirlere ve bir anda hayatları değişiverdi.

Yaşam kaygısı.
Çocukların eğitimi.
İşsizlik.
Korku ve panik!

Sonrası ne olacaktı?
Belirsizlik de, deprem sonrası bir depremdi artık!

* * *

Bir arkadaşımın, deprem sonrası evleri yıkılınca üç çocuğunu alıp başka bir şehre taşındığımı öğrenmiştim ama hiçbir haber alamıyordum.

Önceki gün beni aradı.
Nasıl da sevindiğimizi anlatamam.
İkimiz de duygusallaştık.

Bir ara konuşmakta zorluk çektik.
Kelimeler boğazımızda düğümleniyordu adeta.
Hoş-beş, sohbet…

Hangi sorudan başlayacağımı düşünürken bocaladığımı ve soru sormaya korktuğumu hissettim.

O da aynı duygu içindeydi.
Kayıplarımız var mı?
Çok temkinli konuşuyorduk ikimiz!
Sormak zor.
Hadi siz sorun, sorabiliyorsanız!

Çocuklar nasıl?
Neler yapıyorsunuz?
Aile iyi mi?
Dönmeyi düşünüyor musunuz?

İşe başlamış.
Çocukları okula gidiyor.
İdare ediyor işte!

Uzun süre konuştuğumuzun farkına bile varmadık ama çok mutsuz olduğunu ses tonundan çok iyi anlayabiliyordum.

Son cümlesi içimi çok acıttı, çok:
“Doğup-büyüdüğümüz kent öldü abi, ne diyebilirim ki!!!”

* * *

Bugün de Pazar!
Tatil tadını vermiyor ki artık!
Sağlıkla kalın…