Bir varmış, bir yokmuş
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde
Develer tellal iken, pireler berber iken
Ben anamın beşiğini tıngır-mıngır sallar iken
Çağdaş ve güzel yönetici bir kadın varmış
* * *
Güzel bir kadın.
Başarılı.
Çok da dürüst.
İyi bir yönetici.
Liyakatli de.
Mesai saatlerinde koşuşturmacadan dolayı bazen bir çorba içmeye bile zamanı yok.
* * *
Sorumluluğunu biliyor.
Nasıl da hassas.
Emeği ve bilgisiyle zirvede.
Tamam.
Görevinde parmakla gösteriliyor.
da…
Peki ya yüreğinin sesi?
İşte oraya bir nokta koyup mütevazı yaşamından da bir kesit vermem gerek.
* * *
Mesaisi bitti.
Eve yorgun-argın attı kendini.
Çocuklarıyla mutlu.
Öyle bir sade yaşamı var ki…
Nasıl atacak yorgunluğunu?
Kıyafetini değiştirdi.
Spor ayakkabısını da giydi.
Attı kendini sahil yoluna.
Yürüdü.
Yürüdü.
Yürüdü.
* * *
Denizin hafif esintisiyle birlikte uçuşan saçlarını toplarken, dalgaların sesi bir şarkının nağmeleri gibiydi artık.
* * *
Görevinin huzur sesi.
Rüzgârın sesi.
Dalgaların sesi.
Yüreğinin sesi.
Huzur içinde yürürken hangi sese cevap verdiğini kestirmek mümkün değil.
İnce ruhlu da…
Yüreğinin sesine mi cevap veriyor?
Kimbilir!!!
* * *
Hani toplum olarak hep özlem duyduğumuz liyakatli yönetici örneğidir.
* * *
Neden mi anlattım?
Çağdaş bir ‘ATATÜRK’ kadını o.
* * *
Pazar sohbetimiz hep dost tadında.
Gelinen noktada, böyle çağdaş yöneticileri nasıl da aradığımızı hatırlatmak istedim.
* * *
Peki, var mı şimdi böyleleri?
Bir varmış, bir yokmuş…
Bu gidişle masallarda arayacağız galiba!!!