Çökmeye başlayan bir karakter veya ideoloji, kendi huzurunu veya başkalarının huzur ve güvenliğini, hatta geleceğini tehlikeye atmaktan kaçınmaz. İnsan bu noktada tüm insani ve vicdani değerlerini yitirirken, vahşiliğin, alçaklığın ve kahpeliğin yoğunluğunu yaşar. Akıl ve kalp gözü körelmiştir. Nefret, hiddet ve daha da önemlisi hainlik, onların sığındıkları tek argüman olmaktadır.
Artık onlar için saygın olan düşleri değil, vahşi dürtüleridir. Sahip oldukları, savundukları, fetiş hale getirdikleri, ancak çöküşün farkında olmadıkları ideolojileri veya karakterleri, onların nefret ve hainliklerini körükler, barbarlıklarına zemin hazırlar. Bütün soylu davranış ve düşünceleri; bu öfke, nefret ve hainlik üçgeni arasında yitip giderken, insanlığın barbarlığa dönüşme sahnesi, gündem oluşturur. Duygu, düşünce, davranış, hayal ve beklentileri, sevgi ekseninden sapmış, ben ve kendim, ben ve ideolojim vahametine dönüşmüştür. Bu vahşi benlik ve harekete geçirdiği dürtüler, hastalıklı karakter ve ideolojileri, toplumsal hayata sürekli zerk etmekte, kan, gözyaşı, acı ve keder üzerinden beslenmektedir. Bu durum toplumsal var oluş sınırlarımızı zorlamakta, etnik, dinsel, mezhepsel potansiyeli harekete geçirmeye çalışmaktadır.
Kendine ait bir fikri, dünya görüşü, bakış açısı olmayan veya bunları oluşturup, geliştirme yerine başkalarının hastalıklı zihniyetinin düşünce hamallığını yapanların, uygar dünya da nasıl illegal yöntem ve yollara tevessül ettikleri, kaçınılmaz bir gerçek olarak toplumsal yaşamımızı etkilemektedir. İşte bu barbar, alçak ve hastalıklı zihniyet; toplumsal barış, huzur ve dayanışma ile toplumun geleceğine ve ortak mirasımıza düşmanca saldırmaktan, onları yok etmekten çekinmemektedir.
Korkaklığın ve kahpeliğin en derin kuytularında, aldıkları emir ve talimatları veya yaptıkları insanlık dışı planları devreye sokmaktan geri durmayacaklardır. Bu vahşi kahpelik yurdumuzun dört bir yanında ortak mirasımız olan ormanları yakmış, yanan her ormanın zerresinde, yaşama veda eden onlarca börtü böceği ve diğer canlıları, düşünmemiş, vahşiliğin en çirkefliğini yükselen ateş ve duman yoğunluğu içerisinde yaşamışlardır. Orman vatandır, hem de yeşil vatan… Vatana ihanet müebbetle geçiştirilmeyecek kadar ciddi bir konudur.
Ülkenin varlığını, zenginliğini, geleceğini ve toplumun ortak mirasını, içindeki canlı ve değerleri düşünmeden yakan veya yakmaya teşebbüs eden her kimse, buna ister sabotaj, ister kundaklama ne derseniz deyin; toplumun ortak vicdanından yükselen en ağır cezayı almalı, tüm sülalesinin mal varlığına el konmalıdır. Yeşil vatanın değer ve anlamı, bu silik ve vahşi beyinlere mutlaka kazınmalıdır. İçimizi yakan bu eş zamanlı yangınlar, bizlere ayrıca atılması gereken önlem amaçlı adımlar konusunda da bir takım dersler verecektir. Özellikle yönetici konumunda olanların medya önündeki konuşmalarının her cümlesine çok dikkat etmeleri gerekir. Yoksa geçen yıl Avrupa ülkelerinde veya Amerika da yanan ormanlık alanların dekarıyla, bizim ülkemizde yanan ormanlık alanların dekarını kıyaslamak kimseye bir şey kazandırmaz.
Kaldı ki; onların görevi, her yıl yangın çıkma ihtimali olan bölgelerde, yılın en sıcak ayları itibarıyla çok riskli, riskli ve az riskli planlar hazırlanarak, olası bir yangında; nasıl ve ne zaman, ne kadar bir personel ve ekipmanla müdahale edileceği, her şeyden önemlisi yangının çıkma olasılığı karşısında alınması gereken tedbirleri kapsayan acil durum senaryoları hazırlamak gerekmez miydi? Yangın öncesi, yangın söndürme esnasında ve yangının söndürülmesinden sonra, yapılması gerekenler bir süre tahdidine uygun olarak belirtilmeliydi.
Unutmayalım ki; ormanları korumak vatanı korumak, ortak mirasımıza sahip çıkmaktır.
Bu yangınlarda sabotaj ihtimali çok ağır basmaktadır. Toplumsal vicdanı rahatlatmak için, mutlaka failler ve arkalarındaki hain yapı yakalanıp adalete teslim edilmelidir. Bunu ısrarla bekliyoruz…