İngilizlerin Constitution, Almanların Verfassung, bizde ise Osmanlı döneminde Kanun-u Esasi daha sonra 1921 ve 1924 yıllarında ise Teşkilat-ı Esasiye Kanunu olarak adlandırılan ve 1961 ve 1982 yıllarında Anayasa olarak düzenlenen ve adlandırılan bu temel metinler; aslında kısa ve öz olarak, Siyasi iktidarın temel hak ve özgürlükler karşısında sınırlandırılması anlamını taşımaktadır. Türkiye anayasalar itibarıyla yapıldıkları dönemin ve o dönemi zorlayan koşulların izlerini taşımaktadır. Özellikle 1982 askeri darbe anayasası, yaklaşık kırk yıldır yürürlükte olup, birçok kez değişiklik yapılarak yamalı bohça şekline sokulmuştur. Bu anayasayı yapanlar, yürütmeyi güçlü kılmış, onu öne çıkarmış, bununla birlikte temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi yönünde yürütmeye çekinceler üretme konusunda fazlaca yetkiler sağlamıştır.
Toplumsal, ekonomik, politik ve teknolojik gelişmelerin hızı ve etkisi karşısında, başta kanunlar olmak üzere anayasamızda daha yürürlüğe girdikleri andan itibaren eskimeye ve toplumsal talep ve isteklere cevap vermemeye başlamışlardır. Buradan bakınca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yeni, kucaklayıcı, özgürlükçü, özgürlük-güvenlik dengesini sağlayan ve gelecek perspektifli bir anayasaya ihtiyacı olduğu kesindir. Ancak yeni bir anayasa veya anayasa değişikliği ihtiyacı bugün ortaya çıkmış değildir. 2002 yılından beri Türkiye’de yapılan bütün seçimleri tek başına kazanarak meclis çoğunluğunu elinde tutan, siyasi iktidarın bu güne kadar toplumsal uzlaşı şeklinde yeni bir anayasa niçin yapmadığı veya anayasa da kapsamlı ve toplumsal ihtiyaçlara cevap verecek bir değişikliği neden gerçekleştirmediği soruları yaratılan gündeme şüpheyle yaklaşmaya neden olmaktadır. Bu bağlamda hâlihazırda ülkede, anayasada belirtilen tüm alanlarda ortay çıkan biçimsizliklerin, tam da siyasi sistem biçiminin ürünleri olduğu ortaya çıkmaktadır. Yani anayasa tartışmaları hangi başlangıç noktasından start alıp, hangi bitiş noktasına nasıl varacaktır? Sorular, sorunlar, söylemler, eleştiriler, anayasa tartışması basıncının özgün sonuçları olacaktır.
Peki bu Anayasa 2023 yılında Türk uzay aracının, Ay yüzeyine sert bir şekilde ineceği gibi sert ve kazuistik bir anayasa mı olacak? Yoksa yumuşak ve çerçeve anayasa mı olacak?
Bu anayasada temel hak ve özgürlükler, anayasa da belirtilen ödevler yükümlülüğünün önüne geçebilecek mi?
Temel hak ve özgürlükler; ikide bir güvenlik ve beka öne çıkarılarak, özgürlük-güvenlik bağlamında güvenliğe haksız bir şekilde feda mı edilecek?
Örneğin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve özgürlüğü, hiçbir hukuki dayanağı olmayan mülki amirin takdirine mi terk edilecek?
Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması veya durdurulması, uluslararası hukuk normlarına göre mi yapılacak? Yoksa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi veya Anayasa Mahkemesi kararları, siyasi bir mülahaza ile bağlayıcı değildir. Diye mi anlamsızlaştırılmaya çalışılacaktır?
Basın ve medyanın özgürlüğü ve tarafsızlığı tam da Avrupa Birliği normlarına göre yeniden mi düzenlenecek? Yoksa, ‘Boşver nasıl olsa havuz medyası bizden yanadır’ diyerek taraflı ve besleme basın ve medya beslenmeye devam mı edilecek?
Tüm Kamu çalışanlarına, özellikle iktidarda bulunan siyasi partinin arka bahçesi olmayacak şekilde, çağdaş ve demokratik normlarda grevli ve toplu iş sözleşmeli sendika hakları verilecek mi? Aksi takdirde bir koltuk ve menfaat uğruna, kamu çalışanlarının kişilik ve ideolojilerini iğdiş edip, sendikacılık oynamaya devam mı edilecek?
Yargı siyasi iktidarın yönlendirme ve etkisinden kurtarılıp, gerçek anlamda tarafsız ve bağımsız bir şekilde yeniden düzenlenip, eşitlik ve hakkaniyet ölçüsünde adalet dağıtmaya mı başlayacak? Yoksa bu gün olduğu gibi tarafsızlığı ve bağımsızlığı hep tartışılacak mı?
Gençliğin ve Ailenin korunması için, gençliğin istek, özlem, beklenti ve umutları bağlamında, ailenin özellikle ekonomik ve sosyal yönden korunması için başta bir takım sigortalar olmak üzere yeni ve kalıcı önlemler devreye sokulacak mı? Yoksa ailenin temel direği olan kadın cinayetlerine her gün devam mı edilecek, gençliğin; umutlarından, coşkusundan ve beklentilerinden öfke duyarak, çeşitli şekillerde damgalanmaya devam mı edilecek?
Yasama, yürütme ve yargının güçler ayrımı ve çağdaş demokrasi temelinde yeniden yapılanmalarına izin mi verilerek denge, denetim ve fren mekanizması gerçek anlamda sağlanacak mı? Yoksa yasama ve yargı yürütmenin türevi olmaya devam mı edecek?
Demokrasinin okulları olan ve seçimle gelen başkan ve meclis üyelerinin görevden uzaklaştırılmaları, bir yargı kararına mı dayanacak? Yoksa iç işleri bakanının inisiyatifine mi bırakılacak?
Kamu kurumu niteliğindeki meslek oda ve birliklerine karşı siyasi söylem ve eylemlerle müdahale devam mı edecek? Yoksa bu ülkede Başta yüksek seçim kurulu kararları, futbol federasyonu tahkim kurulu kararları, Cumhurbaşkanlığı olağanüstü hal kararnameleri yargı denetimine açılacak mı?
Toplumsal bir uzlaşı metni olan anayasa bakalım yapılabilecek mi? Yoksa bir uzlaşı olmadan gerginlikler üzerinden yürütülen bir anayasamı olacak? Eğer böyle oluşa uzaylı bir anayasa olacak. Bekleyelim, görelim…