Öldürmekle bitmeyeceğiz!

“Tarihin bu en büyük ihanetinin sorumluluğunu kimse üstlenmeyecek mi? Mutlu musunuz?” sorularını haykıran Balyoz Kumpas Davası mağduru emekli Tuğamiral, İskenderun Üs eski Komutanı Turgay Erdağ, silah arkadaşının ölüm yıldönümünde öyle bir mesaj verdi ki…

2004 yılı…
İngiltere’nin güneyindeki Plymouth şehri.

Şehirde İngiliz donanmasının bir üssü, üssün içinde de dünyaca ünlü FOST (Flag Officer Sea Training) kısa adıyla bilinen bir eğitim birimi var.

FOST’ta Almanya, İngiltere, Yunanistan, Türkiye, İspanya gibi her ülkeden savaş gemisine eğitim veriliyor. Eğitimler çok zor ve acımasız.

Bir İtalyan firkateyni de FOST’ta eğitimde.

İtalyan firkateyninin ikinci komutanı bu günlerde biraz sıkıntılı.

FOST heyeti her gün yaptığı denetleme ve eğitim değerlendirmelerinde bir not veriyor. Bu not hem kendi gemi komutanı tarafından hem de İtalyan makamları tarafından düzenli olarak takip ediliyor.

İtalyan ikinci komutan sıkıntılı, çünkü geminin hijyen değerlendirme notu eğitime başladıklarından beri hep istenen notun altında kalıyor.

O günkü değerlendirme sonucunda İngiliz eğitimciler tarafından bir kez daha ikaz edildi. Buna üzüldü elbette. Hele İngiliz subayın o son cümlesi sanki biraz daha rahatsız ediciydi:

“Bu koşullarda eğitiminizi tamamlamanız biraz zor görünüyor. Şu anda eğitimde olan bir Türk firkateyni var. Bu güne kadar gördüğümüz en temiz ve düzenli firkateyn. İsterseniz o gemiyle bu işi nasıl yaptıklarını konuşup örnek alabilirsiniz.”

İtalyan ikinci komutan gün içinde bu tavsiyeyi -çok hoşuna gitmese de- uygulamaya karar veriyor.

Akşam üzeri TCG Gediz firkateynine gidiyor.

Gediz firkateyninin ikinci komutanı kendisini lumbarağzında karşılıyor, çok yakın ilgi gösteriyor. Subay salonunda ikram edilen Türk kahvelerini içerken İtalyan ikinci komutan içindeki sıkıntıyı açıyor.

“İkinci Komutanım, gemiye girdiğim anda bugün İngiliz subayın söylediklerinin gerçek olduğunu gördüm. Her yer olağanüstü derecede tertemiz, pırıl pırıl. Geminiz de öyle pek genç değil. Böyle yüksek bir standardı nasıl sağlayabiliyorsunuz?”

Türk gemisinin ikinci komutanı konuşulan iş olunca ciddileşir. İtalyan subaya yardım etmek ister.

“Kolay” der, “Ben her gün sabah 4.30’da kalkıyorum. Askerlerim, subay astsubaylarımla birlikte elbette. Eğitim başlayana, yani İngilizler gelene kadar bütün gemiyi sil baştan pırıl pırıl yapıyoruz. Sonra da eğitimlere geçiyoruz.”

İtalyan komutan daha sözün başlarında “Tamam, tamam” der, “Daha fazla anlatmanıza gerek yoktu. Ben bunu yapamam.”

Türk ikinci komutan “Neden?” diye sorar hayretle.

İtalyan “Çünkü askerlerime yarın sabah beşte kalkacaksınız desem, bizim gemide isyan çıkar. Gemi böyle kalsın. Ben vaz geçtim.”

Kısa bir sohbet sonrası Türk ikinci komutan İtalyan ikinci komutanı gemiden uğurlar.

TCG Gediz’in ikinci komutanı Deniz Kurmay Binbaşı Murat Özenalp’tir.

Murat Özenalp ve Turgay Erdağ
1 Mayıs 2014…

Silivri zindanındayız. Öğle yemeği zamanı. Koğuştaki subayların çoğu masada yerlerini almış, herkesin gelmesini ve yemeğin dağıtılmasını bekliyor.

Masaya otururken gözüm 1 Mayıs gösterilerinin naklen yayınlandığı haber kanalında.

Birden altyazı dikkatimi çekiyor: “GATA’da tedavi gören…” diyerek, yavaş yavaş ilerliyor yazı ve…

“… Murat Özenalp yaşamını kaybetti”.

Henüz sandalyeme oturmamışım. Elimi dizime vurup bağırıyorum,

“Aaa! Murat ölmüş!”

Masadakiler de donup kalıyor. O andan itibaren bedenim kontrolümden çıkıyor. Üzüntü, isyan, nefret… Hepsini aynı anda hissediyorum.

Murat’ı yitirmek çok üzücü.

Murat’ın daha küçücük çocuklarına ne diyeceğiz şimdi? Suçluluk duygum da var demek ki.

Bu soytarılara nasıl teslim olduk biz? Neden? Kızgınlık da duyuyorum. Hem kendime hem de TSK yöneticilerine.

Bize bu oyunu oynayanlar mutlu mudur acaba?

Arkadaşlarımızı öldüren katiller mutlu mudur?

Ali Tatar’ın ölümünden sonra daha büyük bir arsızlıkla saldırmışlardı, öldürmeye devam ediyorlar.

Uyduruk fezlekeleri hazırlayan polisler mutlu mudur bugün?

Delil üretenler?

Askeri bilgileri çalıp bu çeteye veren –sözde- askerler, -sözde- silah arkadaşları Murat’ın ölümünden dolayı sevinçli midir?

Güle oynaya, kahraman edalarıyla kökümüzü kurutmaya and içmiş savcı kılığındaki soytarılar bu gece huzur içinde uyuyacaklar mı acaba?

Ya bizi onlarca yıl hapse mahkûm eden yargıç cüppesi giymiş hainler? Suçsuz olduğumuzu bile bile bize bu acıyı reva gören yargıçlar? Murat’ın ölümünden sonra bir araya gelip kutlama yapmışlar mıdır?

Balyoz kararlarını oybirliği ile onayan Yargıtay’ın beş yargıcı bugün sağ ellerini havaya kaldırıp ‘çak’ yapmışlar mıdır acaba? Birinden temelli kurtulduk çok şükür demişler midir?

Ya Genelkurmay? Nasıl bakacaklar Murat’ın çocuklarının, eşinin suratına?

“Ne istediniz de vermedik?” diyenler…

Tarihin bu en büyük ihanetinin sorumluluğunu kimse üstlenmeyecek mi?

Mutlu musunuz? Bir güzel insan öldü. Çocukları artık hep babasız kalacak…

2 Mayıs 2014

Emekli Korgeneral Hayri Güner cezaevi yönetimine bir dilekçe yazdı, ‘Murat Özenalp’in cenaze namazını eş zamanlı olarak biz de kılmak istiyoruz, kurum imamını da görevlendirmenizi talep ediyorum’ dedi.

Sabah periyodunda cezaevi müdürünün talimatıyla öğleden sonra iki buçukta kütüphanede toplanılacağı duyuruldu.

Öğle yemeğinden sonra TV kanallarında Murat’ın cenaze törenini aradım.

Halk TV hariç hiçbirinde yoktu Murat. Halk TV ise cenaze törenini başından sonuna kadar kesintisiz naklen yayınladı.

Kocatepe Camisi avlusu kalabalıktı, Ali Tatar’ın cenazesi kadardı belki de…

Askerler yine emirle, belirtilen kontenjan kadar gelmişlerdi. Protokol görevi psikolojisi içinde, heyecansız, kendilerine tahsisli alanda duruyorlardı. Cami avlusundaki sivil insanlardan soyutlanmış durumdaydılar.

Deniz Kuvvetleri Komutanı görünüyordu ekranda.

Komutan sürekli protesto ediliyordu. Murat’ın tabutunun önünde mevki aldığında korumalar kendisini bir iki sıra arkaya alıp çevresinde etten duvar örüyorlardı.

Komutanın bulunduğu yerde insanları sakinleştirmeye çalışan iki kişi vardı; Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ve gazeteci Yavuz Selim Demirağ.

Ortalık biraz sakinleşip, imam da gelince Komutanı ön sıraya alıyordu korumaları.

Deniz Kuvvetleri Komutanı’na gösterilen tepkileri izlerken çok üzüldüm. Halk en güvendiği kurum olan TSK’nin düştüğü duruma inanamıyordu.

Törenin bitiminde, Komutan arabasına binerken bir kadın bağırıyordu, “Siz ilk görevinizi yapın. Son görevi biz yaparız.”

Bu söz, o cesur ve akıllı kadının bu sözü her şeyin özetiydi. İlk görevlerini yapmayan, yapamayan insanların son görevdir diye cenazelere katılmalarının ne anlamı olabilirdi?

Törene Genelkurmay Başkanı katılmamıştı. Belki de protestolardan korkmuştu. Genelkurmay Başkanı, Murat’ın cenazesine de katılmayarak tutumunu iyice belli etmişti.

Öğleden sonra koğuşlardan çıkarıldık, yürekleri sızlatan bir sessizlik içinde kütüphane ve sinema salonu olarak kullanılan yere gittik.

Bütün askerler oradaydık.

Cezaevinin müdür yardımcılarından biri de aramızdaydı.

Önce topluca gıyabi cenaze namazı kılındı. Sonra sinema salonu koltuklarına oturduk. Hoca dualar okudu, yüreğimizi ferahlatan, güzel şeyler söyledi.

Fatiha okunmadan önce arka sıralarda oturanlar tarafından kumpas dava tertipleriyle ölen İlhan Selçuk, Uçkun Geray, Türkan Saylan, Teoman Koman, Ali Tatar, Abdülkerim Kırca, Berk Erden, Kâşif Kozinoğlu ve Erhan Göksel’in de isimleri bir kâğıda yazıldı, kâğıt hocanın önündeki masaya bırakılarak bu güzel insanlar için de Fatiha okunması istendi.

Hoca dua sırasında bu isimleri de telaffuz etti.

Herkes üzgündü. Üzgündü ama asıl baskın duygu hiddetti sanırım.

Tam dağılırken Zirve Yayınevi davasından tutuklu emekli Orgeneral Hurşit Tolon bir iki kelime söyledi.

“Biz şehit olmaya hazır yaşamış insanlarız. Yaralanıp gazi de olabiliriz. Hatta savaşta esir de düşebiliriz. Ama düşman askerine esir düşeriz. Kahpe komplolara değil. Arkadaşlar her şeyden önce akıl ve beden sağlığımızı korumalıyız. Ömrümüzün sonuna kadar bize bunu yapanlardan hukuki zeminlerde hesap sorma kararlılığında olmalıyız. Ömrümüz yetmezse de çocuklarımız bu hesabı mutlaka sormalıdır” dedi.

Kalabalıktan bu sözleri onaylayan “Evet! Evet!” ler duyuldu.

Sonra çıktık salondan herkes kendi koğuşunun koridoruna doğru, başı önünde yürüdü, gitti…

Gazetelerde Murat’ın ölüm ilanları vardı.

Vardiya Bizde’nin, cezaevlerindeki silah arkadaşlarının ve bir de ‘Maltepe Cezaevindekiler’in…

Maltepe’deki subayların ilan metni şöyleydi:

“Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp

Masumiyetin, haklılığın ve namusun tutsaklığına, kendi yurdunda esir alınışına ve adaletsizliğe isyan ile şehit düştü.

Maltepe, Hasdal, Mamak Cezaevi derken dayanamadı sonrasına…

Onun ölümüne vicdansızlık, hukuksuzluk ve vefasızlık neden oldu.

Ama ölmekle bitmeyeceğiz.

Neden olanlar,

Sessiz kalanlar, hiçbir şey yokmuş gibi yapanlar,

Biliniz,

Hatta emin olunuz,

Öldürmekle bitmeyeceğiz!

Murat’ın kanı üzerinizde,

Görüyoruz,

Beyaz’da, Mavi’de, Haki’de,

Biliniz,

Öldürmekle bitmeyeceğiz!

Maltepe Askeri Cezaevindeki Kardeşleri”

Değerli ve güzel insan, başarılı bir Türk subayı Murat Özenalp’i saygı ve sevgi ile anıyor, değerli ailesine sabırlar diliyorum.

Sevgiyle kalın.


Bir cevap yazın