Aklın ve bilimin yol göstericiliğinden uzaklaşıldığı sürece, yaşamların yörüngesinden sapacağı ve sakatlanacağı ortaya çıkmıştır. 2010 Anayasa referandumuyla birlikte hukuk alanındaki yeni düzenlemeler, insanın temel güvencesi olan hukuk ve yargıyı sakatlamış; insanı devlete, üçüncü kişilere ve haksızlığa karşı koruyan hukuk mekanizması böylelikle hızlı bir şekilde irtifa kayıp etmiştir. Gelinen noktada hukuki güven eksikliği, insan yaşamının bütün alanlarında kendini göstermiş, kitle kültürü tikel bir özellik göstererek, biat ve itaat kültürüne evrilerek, toplumsal yaşamın sakatlanması da bu aşamada kendini göstermiştir.
Sakat yaşamdan yansımalar, Türkiye örneğinde Theoder Adorno‘nun kaleminden acaba nasıl ifade edilebilirdi bilinmez ama, bugün Kovid-19 salgınıyla birlikte ülkede doğru yaşam yanlışlaşmış, cehalet bir kez daha bilim ve aklın karşısına çıkarak, hurafe ve safsata gündem oluşturmaya başlamıştır. Din ve İnanç algısı, cemaat ve tarikatlar üzerinden işlenmeye devam edilmiş, mümin; ahlaktan, din inançtan uzaklaşarak, ibadetler ritüellere indirgenmiştir. Biat ve itaat kültürü sarmalında olan insan üzerindeki dinci imgelerin egemenliğine bir türlü son verilememiş, diyalektik mantık, eleştirel ve yaratıcı düşünce, bu irrasyonel davranış karşısında enfekte edilmiştir.
Dünya görüşleri, felsefi inançları, davranış kalıpları dünden bugüne değişmeyen ve belli bir kültürün şah damarından beslenen cehalet; Kovid-19 salgınının ülkede yarattığı a-tipik yaşam koşullarına adeta meydan okumakta, alışıla gelmiş yaşamın bir süreliğine değiştirme konusunda manasız bir direnç göstermektedir.
Cehalet: gözlerini, kulaklarını gerçek ve doğrulara kapatarak, aklın ve mantığın üretimsiz ve çapsız bir düşünce dizgesinden beslenerek, davranış kalıpları oluşturma sürecidir. Bilimin ve aklın egemen olmadığı her yer ve alanda, bu boşluğu mutlaka cehalet doldurmakta, ritüel ve dualar ise araçlar haline gelmektedir. “Cinayetin suçu asla bıçağa yüklenmez”diyor E. Galeano. Çünkü cahil insanın yaptığı her olumsuz edim ve davranıştan, elbette ki onu besleyen kültürü sorumludur.
Günah ve sevabı, kendi öz bağlamından ve içeriğinden koparan bir anlayışla yorumlayan cehalet; ülkemizde salgına karşı bilim kurulunun, Sağlık Bakanlığı’nın ve yürütmenin koyduğu kural ve yasaklara en şiddetli direnen olacaktır. Öyle olduğu içindir ki; Milli Eğitim Bakanlığı’nın EBA-TV üzerinden yayına başladığı, eğitim ve öğretim içerikleriyle ilgili olarak, bakanlığın içinde ikinci bir bakanlık olarak yapılanan ve belli vakıf ve derneklerin egemenliğinde olan, bir gurubun Türkiye‘nin siyasi tarihine geçmiş bir devlet adamının idamını ve idam ile ilgili bir çok meteforu çizgi film haline getirerek, küçük beyinlere enjekte etme çabasını, hangi bilimsel ve rasyonel akılla açıklayabiliriz ki…? Ama bilinmelidir bir gün mutlaka cehalet de bilim karşısında hak ettiği yenilgiyi alacaktır. Çünkü, başkaları kavramının uzantısı, insanın kriz dönemlerinde kendine uygun geliştirdiği ve uygulamaya koyduğu her türlü irrasyonel davranış kodlarının bile bilim gerçeği içinde çözümleneceği bilinmektedir.
Bu gün tüm dünyanın yaşadığı ve ülkemizin büyük bir hızla etkilendiği salgın hakkında maskeleme yapmadan, yapılan her türlü bilgi paylaşımı, çözüm önerileri, pozitif bilimin cehalet karşısında haklı durumu ve etkinliliğini geliştirip, cehaleti, saplantıları arasına sıkışıp kalan beyinlere mahkûm edecektir. Türkiye Cumhuriyeti kurucusu büyük önder M. Kemal Atatürk’ün bilimin ve aklın rehber edinilmesi konusundaki çalışma ve gayretleri, gelecek perspektifli bir insan olduğunun bariz göstergesidir.
İnsancıl gerekçe ve doğrularını yitirmiş, ahlaktan izole bir din anlayışının, Ortadoğu kültürü ve üzerindeki acımasız etkisi son yıllarda, İslam dünyası üzerinde tartışmalar yaratmış, İslam dünyası kutsal kitaptan uzaklaşmanın bedelini, özünü kayıp ederek ödemeye başlamıştır. Her türlü kir, tuzak, yanlış ve safsatadan uzak gerçek din kültürünü, gündelik yaşamda egemen kılmanın yolu rasyonel akıldan geçmektedir. Sonuç olarak özne olan akıl ve bilim; bütün inatçı nesneleri akıcı sekanslarla, kurallı ve anlaşılır cümleler kurarak, cümlenin her ögesinin, öznenin güçlü yüklemi içinde eriyip gitmesine neden olacaktır. Çünkü dilin özgürleşmesi, dinin özgürleşmesinin temelidir.