İnsancıl gerekçelerin yitirildiği dijital dünyada, insana ait her şeyin bir mal veya eşya gibi alınıp satıldığı, kültürel ögelerin anlamını kayıp ettiği, her şeyin paranın kirli yüzünde gizlendiği bir çağda, din, ahlak, bilim, akıl ve çıkarın arasına sıkışmış tikel bir hakikat üzerinedir tartışmalar.
Hakikat ise rasyonel aklın bilimsel süzgecinden geçmeyip, tamamen özünü ve tözünü yadsıyan, tavassut ve hurafelere uzayıp gitmektedir. Her şeyin kendine uzaklaştığı, insanın kültürüne ve öz değerlerine yabancılaştığı toplumsal algı şemasında, ahlakın taammüden dışlandığı, ahlakın yok sayıldığı bir din algısının gittikçe yaygınlaştığı, Türkiye örneğinde görülmektedir.
İslam dininin kişinin nüfus cüzdanının bir bölümüne hapsedildiği, dinin dijital dünya algoritmasında ahlaktan izole bir şekilde uygulandığı, din algısının genellikle namaz, oruç ve hac ritüellerine indirgendiği, İslam’ın yüce ibadet anlayışının, kardeşlik ve dayanışma kültürünün, yardımlaşma prensibinin, engin hoşgörüsünün, ulvi adalet uygulamasının günümüzde neyi kaldı acaba? Ahlakın dinden ayrıldığı, yalan ve safsatanın anlam kazandığı, siyasetin din üzerindeki egemenliğinin şeklen izahı Türk insanı üzerinden formüle edilmektedir.
Öyle ki; dünyanın dört bir tarafına geometrik bir ortalama ile yayılan Çin merkezli yeni tip Korona Virüsüne karşın her ülkenin almış olduğu önlemler, ticari kaygılardan arındırılmış, ahlaki yöntemler olmasına rağmen, Türkiye’de vaka olduğuna dair yapılan açıklamadan sonra, insanların marketlerde belirli ürün ve mallara karşı yağmayı andıran davranışları, Müslüman ahlaklı bir insan davranışı olarak, islam sosyolojisi ve felsefesinde nasıl karşılık bulacaktır? Türkiye’de bu yeni tip salgın magazinsel boyutlara ulaşacağı yönünde ip uçları da vermektedir. Hani “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” içerik zenginliğiyle yol gösterici İslam anlayışı?
Peki “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” anlayışını daha fazla kazanç ve zenginleşmenin her yolu mubahtır, penceresinden yorumlayan mümin tüccar kardeşlerimizin, başta kolonya ve maske olmak üzere, dezenfekte ürünleri, makarna ve unda yarattıkları kara borsacı zihniyetin fiyatları nasılda katladığı, argümanını, yüce islamın mümin kültürüne, ahlakına ve davranışına nasıl yerleştireceğiz.
Dijital dünyanın kar ve sınırsız para hırsı, İslam dininin derinliği ve felsefesi içinde, başta bizim ülkemiz olmak üzere diğer Müslüman ülkelerde, frenlenmesi gereken ahlak erozyonu, patolojik ve tipik tüccar davranış paradigmaları üretmiştir. Bunun yanı sıra din anlayışını tarikat ve cemaatlere terk etmenin insanları yüce kitabımızdan ne kadar uzaklaştırdığı da ortadadır.
İnsanların sağlıklarıyla ilgili kendilerini korumaya yönelik içgüdüsel ve anlık tepkilerinin, bu a-tipik tüccar ve iş insanlarının davranışlarıyla sömürülmesi asla kabul edilemeyecektir.
Dünya sağlık örgütü Virüs nedeniyle dünya genelinde pandemi ilan ederken, bizim ülkemizdeki, genel ahlaksızlık, haksız kazanç ve yolsuzluk için, ilan edilmemiş bir pandemiye karşın etkin ve caydırıcı önlemler nasıl gerçekleştirilecektir? İşte sakatlanmış bir zihniyetin ibretlik yansımaları…
“Ahlakın dinden ayrılması kişi karakteri ve yön eğilimi üzerinde de kendini göstermiş, yalan adeta rutin bir davranış haline gelmiştir. Yaşama, olaylara, olgulara ve politikaya bakışımız, bunların gerçekliğini gizleyen” alçaltılmış ve indirgenmiş ideolojilere dönüşmüştür” diyor Adorno. Toplum bu konularda kandırma ve yönlendirme ustalarını yetiştirmiş, dilsiz ve sağır bir ortamın ahlak dışlamasına, tepkisiz seyirci rolü oynayacağı bilinciyle, büyük adımlar atmışlardır. İşin doğrusu; ahlaki ölçüt, rasyonel akıl, inançla beslenen vicdan ve kucaklayıcı sevgi sarmalıdır.