Eğitimin tutsaklığı

Kalkınmanın, gelişmenin, değişmenin ve dönüşmenin kaynağı olan eğitim; ülkemizde son yıllarda ihmal edilen sıradanlaşan, yalnızlaşan ve önemsizleşen bir konuma itilmiştir. Bu ülkede eğitim ve öğretim hakkında en son söz söyleme hakkı bu işleri icra edenlere verildiğinden, herkesin eğitim konusunda güdük çözümleri olduğu, eğitimin içinde yargıdan sonra güven endeksinin sıfıra yaklaştığı, siyasetçilerin kirli eli dolaştığı sürece eğitimciye söz hakkı verilmeyecektir. Her şeyi en iyi bilen, ama aslında siyasetin kirli çamuruna bürünmüş, yozlaşmış, hiçbir konuda yeterliliği ve yetkinliği tam olarak ispatlanmamış taşra politikacıları, eğitimi; laik ve dinci kör noktalarına hapsetmiş, düşünen, sorgulayan, eleştiren, ülkenin temel sorunlarıyla hemhal olmuş gençleri, bu gerçekçi ve olması gereken zeminden koparıp, içlerine dönük, itaatkar, bilimsellikten uzak, bir zemine oturtmuşlardır. Eskilerin tabiriyle Cami ile Kışla arasına sıkışıp kalmış, eğitim anlayışı dijital çağda konjonktüre uygun, dünya piyasalarında rekabet edebilecek, beynini, gönlünü ve gücünü kullanarak gelişmesi gereken gençler ve çocuklar; körelten, robotlaştıran, geçersiz ideolojilere tutsak eden bir anlayış içinde heba edilmektedirler.

Eğitimin temel sorunları üzerine yazacakları, söyleyebilecekleri üç-beş sözü olmayanların, ilişki yönetimi, ekip çalışması ruhu ve becerisi, dünyadaki ve ülkede süregiden eğitimi okuyup, yorumlama bilgi ve becerisinden uzak, asgari düzeyde ekonomi, hukuk, sosyal psikoloji bilgisi olmayanların, sırf yandaş oldukları için nasılda il-ilçe milli eğitim müdürlükleri makamlarını kullandıklarını, alt kademelerdeki okul ve kurum yöneticilerini kendilerine uygun biat kültürü eksenli olarak dizayn ettikleri, eğitim ve öğretim süreçlerini; okul ve kurumları günlük olarak açıp, mesai saati sonuna kadar, öğrencinin kavga ve tartışmadan uzak bir gün geçirmesi olarak gören zihniyet ve anlayışın, eğitimi getirdiği noktayı sorgulamak işlerine gelir mi? Eğitimin içeriği, perspektifi, kurgusu konularında eylemde bulunmak, iktidarı uyarmak, yanlışlarını sergilemekle sorumlu olan, iktidarın arka bahçesi konumundaki renk arayan sendika, temel görev ve sorumluluğunu bir tarafa itip, okul ve kurumlara idareci görevlendirme görevini üstlenerek simbiyotik yaşamı evetlemiştir. Daha düne kadar piyasacı eğitim anlayışından şikâyetçi olanlar, dershaneleri eğitimin kara delikleri olarak görenler, gelinen nokta da neye nasıl derman olduklarını hiç sorguladılar mı?

Türkiye‘de piyasacı eğitim anlayışı kamusal eğitimin altını oymakta, Lise giriş sınavıyla birlikte ülkenin en iyi okullarına yerleşen öğrenciler daha 9. Sınıftan itibaren özel ders, etüt merkezi, özel kurs merkezi veya merdiven altı dershanelere müracaat etmektedirler. Dağıtımı yapılan ilk yıllarda büyük bir sükse uyandıran ücretsiz ders kitapları; zamanla sıradanlaşmış, yazım, konu, resim ve içerik kalitesi oldukça düşmüş, bundan dolayı öğretmenler daha 1. Sınıftan itibaren öğrenci ve velileri özel kaynaklara yönlendirmişlerdir. Bu durum eğitimde araç- amaç dengesinin değişmesine neden olmuştur. Liselere giriş sınavlarının kaldırılması konusunda en üst seviyeden istek olmasına rağmen, sadece ismi değişen, bu yeni uygulamayla ortaokullardan mezun öğrencilerin, büyük bir çoğunluğu hedef ve hayallerine veda ederken daha erken gençlik yıllarında öğrenciler arasında bir kategorize olmaya zorlanmış olmaktadırlar. Bunun yanı sıra ülkenin dünde kalmış meslek liselerine tercih ve teveccühler azalırken, Anadolu liselerine kayıtlarda patlamalar yaşanmış, sınıf mevcutları övünç meselesi sayılan, sayılarının çok ötesine geçerek, ülkenin bir çok yerinde ikili eğitimlere geçilmiştir.

Haftalık ders çizelgelerinde ortaokullarda ders saatinin 35 liselerde 40 saate çıkması, öğrenciye gereksiz zaman kaybı yaşatırken, özü, sözü, içeriği, kapsamı ve bağlamı itibarıyla çizelgelerde bulunan seçmeli dersler; öğrencinin yaratıcı, eleştirel ve analitik düşünme paradigmalarına ket vurmuş, bilginin önemini yitirdiği, bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu dijital çağda, öğretmenin bu bağlamda değişimi ve dönüşümü gerçekleşmemiş, gelenekçi, özden uzak, terbiye edici, şekle sokucu, bilginin önüne geçmiş otoriter öğretmen prototiplerini, eğitimin kalite ve kurgusu, kavratılmadan kendilerinin zihinsel tembellik, ruhsal yorgunluk, davranışsal kargaşası içinde, analiz etme eğitimin başka bir sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sistemsiz eğitim sisteminin yeniden milli, partiler üstü, hukuk ve ahlak ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olarak yapılandırılması için, önce zihniyet devrimine, sonra kariyer ve liyakata ihtiyaç vardır.

Bir cevap yazın