Bugün dünya üzerinde anayasal demokrasi adı altındaki ülkelerin bir kısmında demokrasi adına bulgulara rastlanmamaktadır. Bu ülkelerdeki rejimler ya oligarşik eğilimlerden ya da demagojik olgulardan hızlı bir bozulma sürecine girmişlerdir. Bu bozulma sürecinde hukuk eşiğe süpürülürken, demokratik kurum ve kuruluşlarda bozulma hız kazanır. Bürokrasi bu sürecin en belirgin nesnesidir. Her kurum ve kuruluşta başta yönetici konumunda olanlar, hak edilmeyen yukarı doğru bir mobilitenin dinamikleri olarak, kulis yapma, kompromist tavır sergileme ve insanlara şirin görünme amacıyla idare-i maslahat sergilemektedirler. İktidara yaranma, onlara yakın olma, onlardan görünme gibi kişilik bozukluğu belirtilerini kalıcı hale getirirler. Bunlar küçücük dünyalarında büyük hayallerini gerçekleştirme çabasında, ‘benim için her şey mubahtır’ anlayışı, alçaklığını sistemin açıklarına gizlerler. Bürokrasideki devlet adamlığı veya memurluğu, bozulan bu rejimlerde iktidar adamlığı ve memurluğuna dönüşür. Öyle ki; artık geleneksel devlet terbiyesi, memurluğu ve ciddiyeti, anomiye dönüştüğünden, bürokrasi iktidar bürokrasisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Raymond ARAON, Demokrasi ve Totalitarizm adlı kitabında, “Anayasaya bağlı çoğulcu rejimlerde, bürokrasi üç isteğe cevap vermek zorundadır. 1- Etkili olmak.2-Tarafsız olmak. 3-Kendini yurttaşlara düşmanları gibi değil, sanki tercümanları veya temsilcileri gibi kabul ettirmektir” der.
Etkili olmak: Etkin ve Verimli olmaktan, doğru, hukuki ve ahlaki olanı zamanında ve yerinde yapmak anlamı taşırken, -Tarafsız Olmak: Devletin hukuki ve sosyal yapısı doğrultusunda, gücünü ve yetkisini hukuki kurallar, ahlaki ilkeler ve vicdani kararlar bağlamında, ayrım, ayrıcalık, imtiyaz tanımadan, kimseyi ideolojik düşüncesi, felsefi inançları ve yaşam tarzından dolayı ötekileştirmeden, hizmeti; eşit, adil ve ölçülü bir şekilde toplumun her kesimine sunmak, iktidara hukuki çerçeve içerisinde mesafeli olmakla ilgilidir.
–Kendini yurttaşlara düşman gibi değil, sanki tercümanları ya da temsilcileri gibi kabul ettirmektir. Hukuk, adalet ve ahlak gibi hasletleri barındırma, zaten bürokrasiyi yurttaşlara, kendi temsilcileri gibi kabul ettirir. Ayrımcılık, dışlama, ötekileştirme, gibi çağdışı kavramlar, gündemde olmadığı sürece sorun görünmez. Burada anlamlı ve rasyonel tanım. İşi ehline vermek, Liyakat ve Kariyeri yukarı doğru mobilitenin temel argümanları saymaktır.
Cumhuriyetin ilanından beri çağdaş uygarlık düzeyine çıkmayı bir amaç olarak gören, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yaptığı hızlı ekonomik, sosyal, kültürel ve hukuki kazanımlarla, yüzünü çağdaş uygarlığa dönmüş, ancak özellikle anayasal çoğulcu rejimi, hantal ve işlevsiz bürokrasisi yüzünden zaman zaman askeri darbelerle kesintiye uğramış, son yıllarda ise, bürokrasi, cemaat ve tarikatlardan beslenerek, niteliksiz, beceriksiz ve donanımsız elemanlar devşirmiştir. Günümüzde bürokratik bir makam sahibi, gücünü, yetki ve yönetme sorumluluğunu, yönetmelik, tüzük, yasa ve anayasa gibi hukuki mevzuat yerine, adeta illerin milletvekilleri ve iktidarın il başkanlarının yardım ve desteğinden almaktadırlar. Öylesine ilginç ve tartışma götürecek bir simbiyotik ilişkiler ağı gelişmiştirki, bürokrasi buradan beslenmektedir. İhalelerden tutunuzda, İş-Kur’un toplum yararına çalışma programı kapsamına kadar, bürokrasi-iş dünyası ve iktidar ilişkilerini görürsünüz. Bürokrasinin geldiği nokta, başlangıçta sayılan üç isteğe cevap verme yerine, bürokratların yerlerini sağlamlaştırma, sistemi koruma, yaranma ve yerine getirme gibi görevleri kaçınılmazdır. Artık devlet geleneği, terbiyesi, ciddiyeti, adaleti ve ahlakını görmek tarihe karışmıştır. Öyle olduğu içindir ki tüm bilimsel ve ekonomik veri ve dinamiklere rağmen enflasyon tek haneli rakamlarda gösterilmektedir. İtirazı olan parmak kaldırsın…