Eğitim ve öğretimin büyük umutlarla hazırlanmış anayasası kabul edilen 2023 Vizyon Belgesi, birazcık vizyonu eksik kişilerce hazırlanmıştır. Bu eğitim vizyonu yakından ve derinliğine incelenirse, eğitim ve öğretimin temel sorunlarına ışık tuttuğu söylenemez. Bu vizyon belgesinde bilgi çağına uyumlu, sorgulayan, araştıran, düşünen, uluslararası ortamlarda rekabet edebilecek, donanımlı, yetenek ve becerileri üst düzeyde olan birey yetiştirme yok…
Öğretmenlik mesleğini; sanat, kültür ve bilgi ağıyla örülmüş, geçmiş, bu gün ve gelecek arasında sağlam bağlantılar kuran, öğrencilere geleceğe yönelik perspektifler aşılayarak, eleştirel, yaratıcı ve analitik düşünme noktasında yön veren öğretmen paradigması yok.
Yönetimin onurlu ve derin geçmişinden verimli dersler çıkaran, devlet ve cumhuriyetin yöneticisi olduğunu unutmayan, yönettiği okul ve kurumlarda iç ve dış paydaşlara, hukuk, bilim, akıl ve ahlak ilkeleri doğrultusunda liderlik yapan, davranış bilimleri, hukuk, ekonomi bilen, sanat ve kültürle hemhal olmuş idareci profili yok.
Öğrencileri en üretken, rasyonel ve yaratıcı oldukları dönemlerde ucube sınav sistemlerinden kurtarıp, onların ilgi, yetenek ve becerilerine göre eğitimi yeniden ve anlamlı bir şekilde kurgulama yok.
O nedenle bu vizyon belgesinde ufuklu, derinliği olan, becerisiyle kendini kabullendiren birey yetiştirme modeli yerine, sorgusuz sualsiz itiat ve biat kültürünü hakim kılmanın ip uçları var.
Bu belgede öğrenciyi; neyi ölçtüğü belli olmayan, çoktan seçmeli ve ezbere dayanan sınavlarla kategorize eden, meslek liselerini hak ettiği yere taşıma yerine, terk eden bir anlayışın pratikte uygulamaları var.
Öğrenimin her kademesinde öğrenciyi; devletin ve Cumhuriyetin yurtlarına yerleştirme yerine, kamu yönetimi alanındaki boşlukları fütursuzca dolduran, tarikat ve cemaatlere ait yurtlara teşvik eden dinci bir yerellik var. Uygarlığa, rekabete ve yaratıcılığa götüren bir evrensellik yok.
Genç nüfus arasında işsizliği düşük gösterme amaçlı olarak, Türkiye‘nin her yöre veya bölgesinde, apartman Üniversite konseptini teşvik ederek, vakıf üniversitelerinin mantar gibi bitmesini ve diplomalı niteliksiz işgücü kalabalığı yaratmanın derin izleri var. Eğitim sistemini eleştiren, çözüm önerileri sunan, tartışma isteklerini yığınlara duyuramayan, iktidarın bu günü ve geçmişiyle yüzleşmesini arzulayan büyük bir kesimin sesini duymamak için kulakları kapatan sinik bir yönelişin etkileri var. Böylesine içine terk edilmiş bir eğitim paradigması üzerinde haftalık ders saatlerini azaltarak, öğretmeni mağdur etme cin fikirlerinin eğitime vereceği zararların hesaplanması yok. Son yıllarda okul ve kurumlara teknolojiyi sokmakla övünme hamlelerinin arkasında yüz yüze ve kubaşık eğitim anlayışına vurulan mührün izleri var. Eğitim ve öğretimin en önemli kademesi sayılan temel eğitimde, tarihten gelen ve emekle yoğrulmuş olan 1924, 1926, 1936, 1948 ve 1968 öğretim programlarının izleri yok.
Eğitimde bu kadar acil ve çözüm bekleyen sorun varken, öğrenci tatillerine Kasım ve Nisan aylarında birer hafta eklemek, betonlaşmış okul bahçelerinde yetenek ve beceriyi geliştiren çeşitli materyallerin olmamasına rağmen, teneffüs saatlerini uzatarak, hayvan ve doğa sevgisini kalıcı ve rasyonel olarak geliştirme yerine, sosyal medya paylaşımlarıyla düşünmek, popülist kültür akımına verilen destek olarak algılanacaktır.
Sahi Ankara‘da Türkiye‘nin eğitim ve bilim politikalarını kimler belirlemekte ve kimler yön vermektedir ? Şimdiye kadarki medya değerlendirmeleri sonucuna göre gerçek olmasa da Ankara‘da iki bakanlık varmış gibi geliyor insana…Biri eğitim ve öğretimi olduğu yer ve konumdan alıp, ileri dünyanın gereklerine göre, yeniden yapılanma sağlama çabasındaki bakanlık; diğeri ise; eylem ve söylemi farklı, geleneksel ve sistemden beslenen bakanlık. Yanlış varsa düzeltiniz…