Gözünü arayan toplum

Bir önceki yazının başlığını ‘Özünü arayan toplum’ olarak vermiştik. Toplum özünü ararken, aslında gözünün kör olduğuna tanık olduk. Bundan dolayı bu haftaki başlığımız, ‘Gözünü arayan toplum’ olarak atılmıştır. Üslupsuz, tutarsız, sevgisiz, ölçüsüz ve çapsız siyaset dilinin toplumu nasıl gerdiğini, nasıl cepheleştirdiğini, insanların birbirlerine nasıl kin ve nefretle yaklaştıklarının yansımasını bir şehit cenazesinde ülkenin ana muhalefet partisi genel başkanına karşı girişilen linç eyleminde gördük. İçinde zerre kadar insan sevgisi besleyemeyenlerin, yüce dinimize ve İslam anlayışımıza da saygılarının olmayacağını gördük. Bu cenazede yaşanılan alçak ve iğrenç linç girişiminin arkasındaki karanlık düşüncenin, dine ve İslam’a saygıları olmadığı gibi kalp ve akıl gözlerinin de kör olduğuna tanıklık ettik. Bu karanlık düşünceli güruh; genel başkanın içine sokulduğu evin etrafını kuşatarak bunların içinden  tüm analık ve kadınlık kutsallığını yitirmiş, ‘Anne yüreği sevgi yüreğidir’ tanımını çöpe atan, kulakları tırmalayan teneke sesli bir kadının, ‘Yakın bu evi  çığlığı’ nefret dolu siyaset söyleminin kulaklara kazınmasıdır.

Ana muhalefet partisi genel başkanı orada linç edilseydi şayet; Ülkeyi üç-beş oy uğruna zillet, illet ittifakı diye ayıranların, cenaze töreninde tokalaşmak isteyen genel başkana el uzatmayan, içinin çirkinliği ve kini yüzüne yansımış, diğer ittifakın siyaset anlayışının cüce siyasetçisinin, analık ve kadınlık kutsallığından sıyrılmış, içi kara, düşüncesi kara, kendisi kara, yakın bu evi diye bağıran kadının genel başkanı linç etmeye yönlendirilmiş, sevgi yoksunu linç kültürünün gölgesi büyümüş alçaklarının yumruk attıran gücün küçücük aleti zavallı şahsın ve serbest bırakılmasıyla birlikte onun elini öpmeye koşan ve sosyal medyada resimler paylaşan siyaset parazitleri, talimat kültürünün besleme medyası çok mu mutlu olacaktı? Türkiye ‘de her şey düzelecek miydi? Siyaset bu mudur? Din, ahlak, vicdan, hukuk, insanlığa yöneliş, hoş görü ve sevgi bu mudur? İşte önce sağır edilmiş, sonra düşünceleri iğdiş edilmiş, şimdi ise kör edilmiş bir toplum nereye savrulacağını bilebilir mi? Birkaç oy, birkaç fazla başkanlık için ülkeyi bu şekilde ayrıştıran, yeni bir linç kültürüyle toplumu terbiye eden siyaset dili ve anlayışının ortaya çıkardığı bu sefil siyaset, ülkeyi nasıl düzlüğe çıkarabilecektir? Oysa siyaset; kucaklayıcı, çözümleyici ve adil olmalıydı.

Türkiye’de Maraş‘ta, Çorum‘da ve Sivas‘ta tezgahlanan oyunların bir benzerini ana muhalefet partisi genel başkanına düzenlenen linç girişimi üzerinden yenilemek istediler. Hepsinin ortak noktası; sevgisizlikle beslenen linç kültürü… Toplum öz kültürünü ararken, aslında kayıp ettiği gözünü aradığına tanık olduk. Toplumsal tabakadan boşluk bulup sızma yapan linç kültürü, alan hâkimiyetini de nefret siyaset söyleminden almaktadır. Bayrak, Vatan, Millet ülküsü gibi şehitlikte anonimdir. Bunu dışındaki her türlü yaklaşım, oya ve iç politikaya yöneliktir. Siyasi kutuplaşmanın ve ayrıştırıcı söylemin ülkeye vereceği zararlar iyi hesap edilmelidir. Çünkü her yanlış ve hata emperyalist kültür anlayışına hizmet etmektedir.  Güzel ülkemiz için hemen şimdi sağduyu, sevgi, hoş görü ve ahlak anlayışının egemen olduğu bir siyaset dilini özlemle bekliyoruz.

Bir cevap yazın