Sosyal-psikolojinin alanlarından biri de toplum düzeyinde oluşan ve çeşitli faktörlerin tetiklediği toplumun ruh hali durumudur. Türk toplumunun ruh hali günden güne çok büyük dalgalar yaşamakta, duygusal kırılmalar ani ve sürekli olmakta, toplum neredeyse cinnet düzeyi sınırında bulunmaktadır. Her gün yazılı ve görsel medyada; ardı arkası kesilmeyen kadın cinayetleri, cinsel saldırılar, şiddetin şekil ve boyut değiştirdiği bin bir halini ibretle okumakta ve izlemekteyiz. Trafikte seyreden her sürücünün karşı tarafa tahammülsüzlüğü, yüz hatlarına ve mimiklerine yansırken, mutsuz, izole ve korkuya teslim olmuş bir toplum profili ısrarla sahneye konmak istenmektedir.
Bireylerin ruh halindeki genel anomi, topluma sirayet etmekte, toplum değer yargılarını hızla yitirmekte ve mutsuzluk halini her platformda yansıtmaktadır. Toplumun ruh sağlığı sorunu, aslında ekonominin ve genel anlamıyla siyasetin ruh haliyle yakından ilgilidir. Ülkede öteden beri hızla yıpranan ve eşiğe süpürülen ahlak kavramı; hukukun tüm bileşenlerini etkilemiş, adalet ve vicdan ta derinliklerden sorgulanmaya başlanmıştır. Hiç şüphesiz gereksinimler hiyerarşisinde fizyolojik gereksinimlerden sonra gelen güvenlik gereksinimi, toplumun ruh sağlığı sorununda en çabuk ve hızlı etkilenenlerdir. Oysa ülkedeki gelişmelere baktığımızda; ruh hali bozulmuş bir ekonomide, her birey kendince oluşturmaya çalıştığı yaşam standartlarının altına inme korkusu yaşarken, yeme, içme ve barınma konularında ne tür kalite kaybına uğrayacağı endişesini ruhunun derinliklerinde yaşamakta ve ruh sağlığı sorunları tamda burada başlamaktadır. Diğer taraftan hukuk, adalet ve ahlakın dumura uğradığı bir ortamda, güveneceği alanın hızla avucunun içinden kayıp gitme endişesi, fizyolojik endişeye çarpan etkisi yapmakta, katlamalı endişe duygusu bireyin ruh halini alt-üst etmektedir.
Yani aslında temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması, insanların özgürce düşüncelerini ifade edememeleri, ekonomik zorluklar ve bunlara ilave olarak, hak arama alanı bildikleri hukuk ve adalet sisteminin ortalamanın çok altında kalması, insanları ve o arada total olarak toplumu ruh sağlığı sorunuyla baş başa bırakmıştır.
Özgür ve tarafsız medyanın kılık değiştirmesi, medya sektörünün hızla ve taraflı olarak tekelleşmesi, bu sektörde çalışan kalemşör ve programcıların koroya tam uyum sağlamaları, adalet arayışı ve doğrunun peşinden koşmayı zorlaştırmış, ya taraf ya da bertaraf mantıksız çıkarımı ruh sağlığı üzerinde derin çizikler yaratmıştır. Örgütlü sivil toplumun pasifize edilmesi, toplum ve bireyde kuşatılma duygusu yaratmakta bu durum sağlıksız bir şekilde topluma yansımaktadır.
Eleştiriye tahammül edilmemesi, talimat-yargı arasındaki organik bağ, sosyal medyanın amansız takibi, paylaşımlardan suç unsuru çıkarmak, Türk ceza hukukuna, hukuk aklı ve mantığına sığmayacak katalog suçlar eklemek gibi yanlış tutarsız ve hukuksuz uygulamalar ruh sağlığı üzerinde oyunlar oynanması anlamına gelmektedir. Toplumun ruh sağlığı bozulma nedenleri, ortaya konup, bu nedenleri oluşturan şartlar ortadan kaldırıldığında, herhangi bir yasaya gerek kalmadan da, toplumun gönenç reçetesini yazabilirsiniz. Aslında demokrasi dediğimiz aygıtın, tüm kurum ve kurallarıyla işlemesi, yönetim anlayışının parmak hesabına dayanan çoğunlukçu anlayışın terk edilerek çoğulcu demokrasi anlayışına geçilmesi, temel hak ve hürriyetlerin kullanılması önündeki engellerin ortadan kaldırılması, hukukun yeniden ve doğru şekilde tesis edilmesi, tüm dini inanışların ahlak temelli yapılması, vicdanın ahlak, hukuk ve tarafsızlıkla beslenmesi, adaletin adil olarak dağıtılması, ruh sağlığının vazgeçilmez reçeteleridir. Çünkü demokratik siyaset üst yapısı, sağlıklı, saydam ve hesap verebilir, üretken bir ekonomik alt yapıyı oluşturacaktır. Yasa çıkarmakla, pansuman tedbirlerle ruh sağlığı düzeltilemez. Zira ilaç kısa süreli ve kamufleye yönelik bir araçtır. Tam tedavi, tam demokrasiyle mümkündür. Söyleyene sormalı…