Kamu Yönetimi; devlet ortaya çıktıktan sonra oluşan ve hatta öyle ki devletin yönetim sisteminin ana unsurunu meydana getirir. Kamu yönetimi diğer bütün yönetim sistemlerini de kapsar. Kamu yönetimi konusunda, Kara Avrupa’sı ve Anglo-Sakson paradigmaları günümüzün geçerli örnekleridir. Fransız Ulusal Yönetim Okulu olan(ENA) bugün Avrupa‘da Kamu Yöneticisi yetiştirme alanında akla gelen en önemli ve etkili kurumdur. Ünlü Fransız düşünür Diament, ‘Cumhuriyet geçicidir, ama yönetim kalıcıdır’ sözü, Fransız Bürokrasisinin yerini ve önemini anlatmaktadır. Bu ülkede Grand Corps ile kastedilen yüksek kademe yöneticilerinin hemen hepsi ENA‘dan mezun olmak zorundadır. Yani Danıştay, Sayıştay ve Maliye Teftişi gibi ve benzeri devlet kurum ve kuruluşlarında çalışmak, buralarda kariyer yapmak, Fransız toplumunda büyük bir saygınlık kaynağı olarak değerlendirilir.
1945 yılında kurulan ENA , 1949 yılından itibaren yabancı öğrenci de almaya başlamıştır. Bizim tarihimiz de ise, Batıdan transfer ettiğimiz tüm büyük kurum ve kuruluşlar Fransız örnekleridir. Danıştay, Sayıştay gibi…
Bunlardan biri de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kamu Yöneticiliğinde ihtiyaç duyacağı elemanları yetiştirmek üzere, Fransız ENA‘dan esinlenerek 1952 yılında kurulan Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü(TODAİE)dir. Nasıl ki; Fransa‘da adli ve askeri kurum ve kuruluşlar hariç olmak üzere, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında yönetici olarak görev almak için ENA bitirilmesi zorunlu bir yönetim okulu ise, TODAİE‘de aynı amaç ve düşüncelerle kurulmuştur. Ancak yönetim biçimi, kamu yönetimini etkiler düşüncesinden yola çıkıldığında, Türkiye ‘de hiçbir zaman oturmuş çoğulcu, katılımcı, hukuk, adalet ve ahlak ilkeleriyle işleyen bir demokrasiden söz edemeyeceğimiz için TODAİE‘den mezun olan kamu yöneticileri de hak ettikleri ve beklentilerinin karşılığını bulamamış, nitelikli, becerikli, üretken, hukuk ve adalet yönelimli ve etik ilkelerle donanımlı bu kurum mezunları siyasi tercih ve kayırmacılığa yenik düşmüş, 2000’li yıllardan itibaren ise TODAİE üzerinde bir itibarsızlaştırma hamlesi başlatılmıştır.
1958 yılında yürürlüğe giren 7163 sayılı TODAİE kanunundaki hedef ve amaçlara iktidarlar itibar etmemişlerdir. Bugün Fransa‘da üst ve orta kademe yöneticisi olmak için ENA‘dan mezun olmak bir zorunluluk ise, Türkiye‘de liyakat ve kariyerin eşiğe süpürüldüğü süreçte, üst ve orta kademe yöneticiliğin siyasi iktidarlara yakın ve onlardan olmaktan başka bir hukuki ve kanuni koşullar mevcut değildir. Onun içindir ki; hantal, başına buyruk, statükocu bir bürokrasi hegemonyasında işleyen bir kamu yönetimi içinde gerçekten nitelikleri tartışılır, kariyer ve liyakatta sınıfta kalacak bir çok insan üst ve orta kademe yöneticisi olarak görev yapmaktadır. İlginç olan ise, bu durum her halde kimseyi rahatsız etmemektedir.
Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’ne gerek öğrenci almada uygulanan yazılı ve sözlü sınav ve gerekse eğitim ve öğretim sırasında uygulamaya konulan dersler ve içerikleri öğrencilere sağlanan fikir hürriyeti ve teşvik edilen, analitik düşünme ve sorgulama becerilerini geliştirme uygulamaları, siyasetten bağımsız ve özgürlükçü ortam, öğrencilerine sağladığı ve onlara kattığı nominal değerler, karşılaştırmalı kamu yönetimi etkinlikleri ve daha bir çok uygulama ve etkinlik, ayrıca yüksek lisans programları, Avrupa kamu yönetimi Akreditasyon Birliği tarafından, akredite edilen Türkiye‘deki tek yüksek lisans programları okulu 703 sayılı KHK ile kapatıldı. Kamu yöneticisi yetiştirme okulu olan TODAİE, sadece bu misyonla kalmayıp araştırma projelerine imza atan, gelecek perspektifli çalışan, diğer kurumlara eğitim desteği veren tarihi ve çok önemli bir çınardı. Peki niçin kapatıldı? Bilen varmı?…
Mademki TODAİE‘yi kapattınız o halde üst ve orta kademe yöneticilerini ya ABD‘deki gibi ”Liyakat Koruma Kurumu” ya da İngiltere ‘deki “kamu görevlileri kurulu” gibi kurum ve kuruluşlar oluşturarak ve bunları iktidar ve siyasetten bağımsız örgütleyerek, üst ve orta kademe yöneticilerini ve hatta tüm yöneticilerin atama ve yükselmelerini belirli ve dünya da kabul görmüş standartlara bağlamalı, torpil ve kayırmacılıktan uzak bir şekilde, adalet hukuk ve ahlak ölçüleri içinde, liyakat ve kariyer esaslı bir bürokrasi mutlaka tahkim edilmelidir. Siz ne dersiniz?