Tanımsız bayramlar, tanımsız acılar

Tanımsız duygular içerisinde gündüze evrilen gecede yıldızlar sönüktü umutlar gibi… Gece mor-mavi, şafak ise belirsiz renkler içeriyordu. Gün belli belirsiz, yaşam ise anlamsız bir koşuşturma ve Ortadoğu İslam Coğrafyası uyandı bayrama… Sarı sıcak bir mevsimin, yaşanmamış mevsimlerin insanları onlar, ellerinde bereket, gözlerinde eğreti bir umut, iş, emek, gelecek ve derin bir arzu… Kırık kalpler, yaşlı gözler, yaşama yük olmuş envai türlü dertler ve çözümsüz…

Filistin’de onurlu direnişin adıdır bayram, Suriye’de Emperyalizme itirazdır, reddetmedir, Irak’ta yeniden dayanışma, Libya’da özünü arama ve bütünleşmedir bayram. Bütün mazlum milletlerin düştüğünde kalkmasıdır, zulme direnmesidir, Türkiye’de Cumartesi annelerinin kayıp yavrularını araması, bütün mezarlıklarda bu vatan ve bayrak için toprağa düşmüş şehitlerin kabir ziyaretlerinde anne, baba, eş, kardeş ve çocukların yaşadıkları tanımsız hüzün dolu duygulardır.

Bayram yitirdiklerimize karşı büyüyen kocaman hasret, ayrı kaldıklarımıza ise, içtenlikli kavuşma arzusudur. Bayram; eline sıkıştırılan harçlığın sevincini bakışlarıyla yansıtan çocuğun gözündeki ışıltı, büyüklerin ellerinin öpülmesindeki kutsal hissiyattır. Dayanışmadır, paylaşımdır, yardımlaşmadır, kucaklaşmadır, doğayla barışık ve onunla bütünleşmedir bayram. Kalabalıklarda anlam bulmak, bayramın gerçek anlamında kayıp olmaktır.

Bu Coğrafya tarih boyunca hep kan, gözyaşı, acı, keder ve savaş üretmiş, keder, kaderi olmuştur. Bayram bu coğrafyanın pansumanı olmuş, geçici neşe, sevinç, coşku ve heyecanlar, bayram sonrasında yeniden sorunlara ve çözümsüz dertlere dönüşecektir. Türkiye’de bayram öncesi, bayram süresi ve bayram sonrası olarak değerlendirildiğinde aslında dayanışma, yardımlaşma ve paylaşma ruh ve felsefesini içeren bayramın bu içerikten hızla uzaklaştığını, bayramın biçimsel ve ritüel bir hal aldığını görürsünüz. Bayram öncesi bulundukları yerleri terk etme, memleketlerine veya turistik yörelere gitme hareketliliğinin yanında, özellikle İstanbul eksenli büyük kentlerde kurulan kurban pazarları ve kurbanlık fiyatlarından, vatandaşların bayramlık alışverişlerine kadar her şey ana akım medyanın haber konusu olmuş, bayram tatili boyunca, trafik kurallarına uymama konusundaki geri dönülmez hataların sonucu, meydana gelen trafik kazaları ve ölüm haberleri, can sıkarak arabesk yaşamın farklı bir boyutunu ortaya koymaktadır.

Bayram süresince siyasilerin bayram namazlarından tutunda, yayınladıkları bayram mesajlarına kadar her şey, yeni bir şeymiş gibi aktarılır, kurban kesmenin ön ve gerekli şartlarını bilmeden, işini, özünü ve dikkatini tamamen kurban kesmeye kanalize eden binlerce vatandaşın kurban kesmeyle ilgili magazinsel haberleri, kurban kesmenin derin ve anlamlı mesajının önüne geçmiş, belediyelerin belirlediği kurban kesim alanları dışında, kurban kesimleri, etlerin parçalanması ve oralardaki tutum ve davranışlar, ilkel insan davranışlarını çağrıştırmış, kesim ve kesim sonrası görüntüler, belleklerde tartışma yaratacak izler bırakmıştır. Yüce dinimizin içerik ve felsefesini kavramadan, kurban kesmenin anlam ve derinliğini bilmeden, yapılan her kurban kesimi, sıradan bir ritüele dönüşmüş, vahşi et ve kebap yeme iştahı adeta tavan yapmıştır. Ortadoğu Coğrafyasının değişmez bu görüntüleri bir sonraki bayrama kadar, kısa film olarak anımsanacaktır.

Mesele şudur ki; asıl bayram sorun çözmek, dertleri ve acıları yok etmektir. Ortadoğu Coğrafyasının makus talihli insanlarının, yeni bir yaşam, yeni bir umut arayışlarını, yerinde çözmek, onlara standartlara uygun bir yaşam havzası oluşturmak ve birlikte bayram yapmaktır, işte o zaman bir bayram bin bayrama dönüşecektir. Eğer Filistinli çocuklar gülümsediğinde bizler gülebiliyorsak, Ortadoğu mazlum İslam coğrafyası halkının bulmak istediğini biz arayabiliyorsak, onların parmaklarına diken battığında acıyı bizler yüreklerimizde hissedebiliyorsak, umutlarına beklentilerine ışık, yüreklerine yoldaş olabiliyorsak bayram anlamlı olur, yoksa salt kurban kesmekle değil…

Bir cevap yazın