Her seçim bir değişim, dönüşüm ve yeniden oluşum demektir. Seçim umutların yönetimi ve yönlendirilmesidir. İradesi zincirlenmiş, sesi kısılmış, umutları içine akmış, milyonlarca seçmen için seçimin anlamı yoktur. Türkiye çok uzun bir süredir aynı renklerle yönetilmektedir. Çeşitlilik, zenginlik yoktur. Renklerin tonları hep aynı… Umutları yönetmek, yönlendirmek için, siyasal partilerin, seçim bildirgeleri ve kampanyaları çok etkili olmaktadır. 2008 yılından beri ülkemizdeki her seçim kampanyası, özellikle ‘ana akım siyaset’ tarafından güvenlik kurgusu üzerinden yürütülmüş, özgürlük ve eşitlik alanı, güvenlik alanına kurban edilmiştir. Muhalefetin özgürlük ve eşitlikçi politikaları, kitlelere yeterince tesir edememiş, her seçimde ‘ana akım siyaset’ iktidar olmuştur. İktidar; temel ekonomik parametreleri, özelleştirme ve sıcak para girişiyle yoğunlaştırarak, güvenlik dengeli seçim kampanyalarını başarıyla yürüterek, kitle iletişim araçlarını da kendi seçim enstrümanları olarak kullanmayı başarmıştır. O dönemlerde ekonomi, çok ve çeşitli kaynaklardan beslenmiş, büyüme planlandığı gibi gerçekleşmiştir. Ancak ekonominin en sağlam olduğu dönemlerde bile, ihtiyaç duyulan yapısal reformlar bir türlü yaşama geçirilememiş, dolaylı vergilerle vatandaşın geliri bir çok aşamada elinden alınmıştır. Üretken ve katma değeri yüksek sanayi üretimi ve yatırımı yerine, inşaat sektörü öncü sektör konumuna sokulmuş, imar ve arazi planlamaları çokça değiştirilerek, plansız ve geleceksiz bir şekilde konut arsaları üretimine ağırlık verilerek rant ekonomisi inşaat sektörünün can suyu haline getirilmiştir. Gelinen noktada ekonomik göstergeler biyolojik bozulma göstererek, tedaviye ihtiyaç duymuş, ‘ana akım siyaset’ ise çözümü baskın seçimde bulmuştur. Ancak seçim tarihinin netleşmesinden sonra, iktidarın seçim ekonomisi uygulama hamlesi, bir torba kanun olarak, kaçıncı torba kanun olduğunu unuttuğumuz, kanun yapma teknik, hukuk ve adaletine ters bir uygulama olan yeni bir torba kanunla, seçim gündemini oluşturacağa benzemektedir. Bir taraftan merkez bankasının uygulamaya çalıştığı enflasyonu düşürme amaçlı sıkı para politikalarına karşın iktidarın uyguladığı gevşek maliye politikaları arasındaki yaman çelişki ekonomimizi seçim sonrası acil tedaviye davet edecektir. Bir ülkede enflasyonla mücadelenin en temel ayaklarında birincisi sıkı para politikası ve faizdir. Bunları zamanında ve taviz vermeden kullanırsanız hem enflasyonla mücadelede başarı sağlar, hem de döviz dalgalanmalarında istikrarı yakalarsınız. Bu mücadele tek başına yeterli olmayıp hükümetin de sıkı maliye politikası uygulaması gerekir. Oysa torba kanuna baktığımızda, transfer harcamalarında inanılmaz bir yük bütçeye binecek ve bu amaç-araç dengesizliği, ekonomide başta yüksek enflasyon olmak üzere, birçok parametreyi de olumsuz etkileyecektir. Ekonomideki bu tek renkli görüntü, ister istemez siyaseti etkilemiş, ‘ana akım siyaset’ renk çeşitliliğinden adeta soyutlanmıştır.
Seçimlerin güvenliği, adaleti, sandık seçmen listelerinin güncelliği ve tutarsızlığı hep tartışma konusu olmuştur. Seçim kampanyalarında; ‘ana akım siyaset’in ‘ana akım medyayı’ tek taraflı kullanmasıyla adalet şimdiden yara almış, devlet imkanları ‘ana akım siyaset’ lehine dönmüştür. Ekonomik göstergeler, hukuk ve yargının tartışılan durumu, kamu bürokrasisinde liyakat ve kariyer yerine itaat, siyasetin bilimsel, hukuki ve ahlaki ölçülerinden sapması, oy devşirmek için kullanılan jargon, üslup ve düzey karmaşası içinde, bu seçimin neler doğuracağını ve nasıl sonuçlanacağını hep birlikte göreceğiz. Ancak sorun seçimlerin bitmesiyle çözülmeyecek, bugünden yarına en temel sorunlar yumağı içinde, devlet aygıtı kendine yön bulmaya çalışacaktır. Seçim sonrası donuk renklerin hâkim olduğu bir ekonomi kompozisyonu, kendine çözüm arayanlar öne çıkacaktır. Bizlerin renkli ve zenginleşmiş bir refah toplumu arzumuz hep bir yerlerde saklı kalacaktır. Siyasetin, ekonominin ve toplumun refah devleti renkleri ve çeşitliliği, siyaset ve yönetimin gelecek algısı olacaktır.