Bizim gerçeğimiz

Ortega Y Gasset, ‘Tarihsel bunalım ve İnsan’ adlı eserinde “Demek ki; tek ve aynı gerçek, ayrı bakış açılarından izlendiğinde, bir çok farklı gerçeğe bölünmektedir. Şöyle bir soru geliyor aklımıza: Bir çok gerçekten hangisi sahicidir? Asıl gerçektir?” diye sorar…

2018 Haziran ayının sahici gerçeği ise, erken genel seçimlerle, partili cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesidir. Peki Türkiye’yi böylesine ani ve baskın bir seçime götüren gerçek hangisidir? İşte bu gerçek her siyasi parti tarafından gerçeklere bölünmüş, bu bölünen gerçekler ise, halka sahici ve asıl gerçek olarak sunulmaktadır.

Türkiye toplumu dünya konjonktürel durumu nedeniyle nüfus olarak sürekli ve sağlıksız bir şekilde büyümekte, küresel göç dalgasına maruz kalmakta, sığınmacı ve mültecilerin ilk istasyonu olmakta, nüfusun organik yapısı bozulmakta, nüfusun bedeni büyüdükçe gereksinimleri artarak çoğalmakta ve karmaşıklaşmaktadır.

Nüfusun temel ihtiyaçlarını yerine getirmekle görevli, çeşitli kurum, kuruluş ve organlar ise hem kendi içinde farklılıklar göstermeye başlar, hem de süregelen bir organizasyonun parçaları olduğu gerçeğini yadsıyarak, verimli ve akılcı sürdürülebilirlik işbirliğini ve yönetimsel birliği sekteye uğratmaktadırlar. Türk toplumunun bedenine uyan, insan hak ve özgürlüklerine dayanan parlamenter demokrasi; belki de erken genel seçimlerle makas değiştirerek, partili cumhurbaşkanlığı sistemine geçecektir. Aslında adı geçen yönetim sistemi, 16 Nisan 2017 tarihinden beri hukuken olmasa da, fiilen yürütülebilmektedir. Bir de bunun yanına, yaklaşık iki yıldır devam eden OHAL yönetimini ve bu yönetimde sıklıkla kullanılan KHK’ları da eklediğinizde karar alma süreçleri bu kadar hızlı ve etkin olmasına rağmen, erken genel seçimlere gidilmesinin sahici gerçekleri: ekonomik, siyasi ve toplumsaldır.

Bu üç temel başlık, kendi içinde kendi özgün koşullarıyla analiz edildiğinde,

A-Ekonomik olarak:

1-Çok uzun bir süredir öncü sektör olarak seçilen ve bir kalkınma modeli olarak benimsenen Mütteahitlik(inşaat ekonomisi) beton ve demirin toprağa gömülmesinin modası geçmiştir. Türkiye özellikle ve öncelikle katma değeri ileri teknoloji üretimine ve bununla birlikte dış satıma yönelik sanayi hamlelerini başlatamamıştır.

2-Ekonomik Parametreler, dünya gerçekleri karşısında yeniden ve akılcı bir şekilde yapıcı politikalarla desteklenemedi.

3-Maliye ve para politikası araçları enflasyon, istihdam, döviz dalgalanmaları ve faiz perspektifinde yeniden reforme edilemedi.

4-Dış satım ve Dış alım arasındaki denge, cari açık aleyhine bir türlü tutturulamadı.

5-Efsane büyüme rakamları, tüketime yönelik olarak açıklandı.

6-Büyük yatırım projeleri, ülke geneli yerine, bazı bölgelerde hatta illerde toplandı.

7- Teşvik uygulama politikaları, siyasi tercihlere kurban edildi.

8-Özelleştirmeler gelecek perpektifli yapılamadı.

9- Özel sektörün dengeli ve verimli büyüme ölçekleri, genelleştirilemedi.

10- Gelir ve vergi sistemindeki derin adaletsizlik üzerinden uygulanan politikalar artık tıkandı.

B-Siyasi olarak:

1-12 Eylül askeri rejiminin dayattığı anayasa; 16 yıldır iktidarda olan ve Anayasayı tek başına değiştirecek çoğunluğu bir dönem yakalayan iktidar partisi, yeni bir anayasa yapmayı başaramadı. Anayasayı değiştirerek toplum gereksinimlerinin çok gerisinde kalan, yamalı bir bohça gibi olan anayasa ile gereksinimlere yanıt vermeye çalıştı.

2-Kamu yönetimi ve onun alt yönetimi olan bütün yönetim alanlarında, kariyer ve liyakat uygulaması nerdeyse sonlandırıldı. Kamu yönetimi reformu gerçekleştirilemedi.

3-Çıkarılan ve uygulamaya sokulan ve toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren yasalarda uzlaşı sağlanamadı.

4- Adaletin yavaş işleyerek çok çok uzun sürmesi ve eşitliksiz ve adil olmayan bir şekilde dağıtılması, halkın yargıya olan güvenini çok azalttı.

5-Yasama ve Yargı adeta yürütmenin türevi konumuna sokuldu.

C-Toplumsal olarak:

1-Özellikle Suriye iç savaşında izlenen politikalar sonucu, ülkemize 3 milyondan fazla Suriye‘linin gelmesi ve bu nüfusun bizim nüfusumuz üzerinde olumsuz rol oynaması.

2-Dış göç dalgaları karşısında yeterli ve gerekli uluslararası önlemlerin alınamaması.

3-Bölgeler, iller, ilçeler ve mahalleler arasındaki ekonomik ve toplumsal eşitsizliklerin kapatılamaması.

4-Eğitim ve sağlık alanlarında plansız ve gelecek öngörüsüz bir şekilde yapılan özel sektör teşvikleri.

5-Genç nüfusun işsizliğinin ve genel işsizliğin yükselmesi.

6-Eğitim gibi hayati bir konuda dünya ölçeğinde geride kalmamız. Bu ve buna benzer birçok konuda önümüze çıkan sahici gerçekler… ve kaçınılmaz olan erken genel seçimler, ya sonrası?…

 

Bir cevap yazın