Türkiye, Suriye’deki Arap Baharı’yla en fazla Suriyeli sığınmacıyı kabul eden ülke haline geldi. Bu sığınmacıların sayısı 3.5 milyonun üzerinde ve bunlar için yapılan harcama da 30 milyar doların üzerinde. Suriye’deki bu bahar iç savaşa dönüştüğünde, hele de 2013 yılı ağustosunda ABD Başkanı Obama’nın kırmızıçizgisi ‘kimyasal silah’ kullandığı gerekçesiyle Esad rejimine sınırlı ölçüde askeri harekât yapılacağı dillendirildi. Bu gelişme üzerine Türkiye, sınırlarının ötesinde bir ‘Güvenlikli Bölge’ (veya güvenlik kuşağı) konusunda daha fazla istekte bulundu. ABD yıllarda da daha sonra bu talebe bir türlü pozitif yaklaşmadı. Ama artık ABD’nin onayına gerek yok. Türkiye bunu başka şekilde gerçekleştiriyor. Nasıl mı?
Şu an aslında Türkiye Suriye sınırlarının Suriye tarafında bir güvenlikli bölge oluşturmuş gibidir. En batıdan itibaren başlarsak; Hatay’ın güneyinde İdlib’te, kuzey doğusunda Afrin’de ve Gaziantep’in güneyindeki Fırat Kalkanı Harekâtı’nın yapıldığı sahada TSK veya TSK destekli ÖSO’nun kontrolü söz konusudur.
Bu sahalar belki de vaktiyle Türkiye’nin talep ettiği ama ABD’nin ciddiye aşmayarak kabul etmediği sahadan bile daha büyük olabilir. O zamanlar ABD’nin görünen endişesi böylesi bir güvenlikli sahanın hava sahasının nasıl muhafaza edilebileceğiydi. Güvenlikli saha veya kuşağın bulunduğu sahaya girecek dost uçaklar Esad rejimi ve onu destekleyen Rus hava savunma sistemlerinin tehdidi altında olacaktı.
Oysa Türkiye’nin bu istekten muradı; bugün 3.5 milyonu aşan sığınmacı dalgalarını Suriye topraklarında önleyip, bu sahalarda geçici iskânlarını sağlamaktı. Tabii ki Suriye’den gelebilecek terör ihracını da gene bu bölgeyle sınırlamak düşüncesindeydi. Ama ne yazık ki gerçekleşememişti.
Bugün PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD-YPG’ye doğrudan silah ve eğitim desteği veren ABD, istemese de Türkiye Suriye topraklarında bir güvenlik kuşağının gerçekleşmesine yol açtı. Üstelik de bir zamanlar ABD’nin hava sahasını koruma endişesi duyduğu Rusya’nın oluruyla. Yani Türkiye Afrin Harekâtı’nda Rusya’nın Suriye hava sahasını Türk uçaklarına açmasıyla bu bölgeyi ele geçirebildi.
Ama acaba Türkiye’nin sadece ‘Fırat’ın batısında’ oluşturduğu bu güvenlik kuşağı sorunları çözmekte midir? En azından vaktiyle gerçekleşmiş olan ve Türkiye’ye dolan Suriyeli sığınmacıları önleme maksadı geride kaldığı için çözümün gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir.
Öte yandan, yeni bir durum ve bunun akabinde Türkiye’nin sınır güvenliği ve sınıra yakın yerlerde yaşayan insanların can-mal güvenliğini temin açısından bakıldığında da tam anlamıyla çözümün gerçekleştiği söylenemez.
Yani her ne kadar PYD-YPG’nin 2013’ün sonlarında-2014’ün başında ilan ettiği sözde özerk kantonlardan ‘Fırat’ın batısındaki’ Afrin ele geçirilmişse de, ‘Fırat’ın doğusundaki’ el-Cezire ve Kobanihala teröristlerin merkezi durumundadırlar.
Türkiye’nin, başta Suriye’yle sınır iller olmak üzere, ülke çapında güvenliğinin sağlanması ve istikrarın temini için bu 2 çıbanbaşının da tepelenmesi önemlidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Başbakan Yıldırım da bu konuda oldukça kararlılar. Bu arada ‘Cumhur İttifakı’ndaki ortak MHP Genel Başkanı Bahçeli’den de güçlü bir ‘tam destek’ var. Yani bu harekât ‘Bir sabah ansızın başlayabilir!’
Fırat’ın batısında TSK’nin desteklediği ÖSO’nun, Fırat’ın doğusundaki olası harekât için nicelik ve nitelik olarak yeterli olup olmadığı belirsiz. Ama yeterli değilse bile siyasi iradenin kararlılığına ve TSK’nin bu konudaki tecrübe ve form grafiğine bakılırsa harekât olacak gibi!
Son Söz: Dileriz ki, Türkiye’nin sınırlarının güvenliği ve terörün kökünü kazımak için gereken bu harekâta daha önce ‘İdlib’te ne işimiz var?’ veya ‘Afrin’e girmeyin!’ gibi içimizden itiraz olmaz! Suriye sınırı ve Irak’ta Sincar boyunca güvenlik kuşağına ihtiyaç var.