Türkiye – ABD ilişkilerinin tarihte nadir görülen derecede gerildiği bir dönem yaşıyoruz. Bu gerilimde tavan yapan gelişme, ABD’nin PKK terör örgütünün Suriye’deki uzantısı PYD-YPG ile can ciğer kuzu sarmasına dönen ittifakı. Hele de bu teröristleri bir diğer terör örgütü IŞİD’e karşı mücadele ettikleri için ‘kahraman’laştırmaları dayanılır hafiflik değil. Hele de bunları devletleşmeye doğru götürmeleri tahammül sınırlarını aştı. Şurası bir gerçek ki; ABD ile Türkiye arasında terörün tanımı açısından 180 derecelik bir anlayış farkı var. Yakın gelecekte de bu fark giderilecek gibi değil. Yahudi asıllı ABD’li siyaset bilimcisi Noam Chomsky, ABD’nin terör tanımı konusundaki yanlışını daha 2007 yılında şöyle eleştirmişti:
‘Geçerli terör tanımının ABD siyasetini belirleyen kişilerin bakış açısına göre yapılması gerekmektedir. Terör, onu bize karşı uyguluyorsanız standart anlamda terördür; ancak onu biz size karşı uyguluyorsak iyi huyludur, insani müdahaledir, iyi niyetle yapılmaktadır. Fiilen kullanılan tanım budur. Eğitimli kesimler dürüst olsalardı bunu söylerlerdi. Bu yapılsa tanımlama sorunu da tamamen sona ermiş olurdu.’
Chomsky, ABD’nin hicvettiği terör tanımını bir bakıma ‘Benim terörüm iyidir, diğerleri kötüdür!’ gibidir. İşte şu anda PYD-YPG, Amerikan siyasetini belirleyenlerin bakış açısına göre ‘iyi huyludur’, çünkü kendisi kullanmaktadır…
Türk-Amerikan ilişkileri daha önceleri de pek iyi sayılmazdı. Hem de Ak Parti iktidarının ilk döneminde bile. Yani Gülen Cemaati daha FETÖ olmadan önce bile sıkıntılar vardı. Bunu 2007 yılında, bir dönem CIA’nın Türkiye Masası Şefi olan Graham E. Fuller, Türkçe’ye de çevrilen ‘Yeni Türkiye Cumhuriyeti Yükselen Bölgesel Aktör’ kitabında da belirtmişti.
Fuller’e göre daha o tarihte bile şu noktalarda Türk-Amerikan gerginliği mevcuttu:
– ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik amaç ve politikaları ile Türkiye’nin kendi çıkarları arasındaki farklılaşmaya ilişkin Türk kaygıları.
– ABD’nin Orta Doğu’da Türk kontrolü dışında gerçekleştirdiği siyasi, ekonomik, askeri ve stratejik eylemlerin etkisi yüzünden egemenliğin kaybedilmesi konusundaki Türk kaygıları.
– ABD’nin Türk milli onur ve haysiyetine önem vermediği algısına dayanan Türk kaygıları.
– ABD ile kurulacak yakın stratejik bağların, Türkiye için bölgedeki öteki seçeneklerin önünü tıkadığına ilişkine Türk Kaygıları.
– Girdiği ittifakların sebep olduğu karışıklıkların, Türkiye’yi istenmeyen bölgesel çatışmalara sürükleyebileceği endişesi.
– Herhangi bir verili zaman diliminde, özellikle ABD çıkarlarına aykırı düşüldüğü anda, ABD güvenlik taahhütlerine ne derece güvenilebileceğine ilişkin Türk kaygıları.
Fuller, gene o yılarda Türkiye’nin şu konularda da ABD’nin hareketlerinden de rahatsızdı:
– ABD liderliğindeki terörizmle küresel savaş, İslam dünyası-Batı ilişkilerini kutuplaştırmaktadır.
– Irak’taki savaş, bölgedeki Türk çıkarlarına zarar vermekte, Kürtleri bağımsızlık yönünde teşvik etmekte, tüm bölgeye yayılan yeni bir radikal İslamcı terörizm merkezi yaratmaktadır.
– ABD, Irak’ta PKK sorununu çözmek için ciddi ölçüde gayret sarf etmemektedir.
– ABD, Irak’ta Türkiye’nin eylem özgürlüğünü kısıtlamaktadır.
– İran’a yönelik ABD politikaları, Türkiye’nin İran enerji arzına erişimine mani olmakta, İran milliyetçiliğini ve Batı’ya karşı direniş ruhunu yoğunlaştırmaya hizmet etmektedir.
– İran’ın nükleer sorununa askeri çözüm hedefleyen herhangi bir girişimi etkili olmayacak ve sadece bölgesel koşulları Türkiye’nin çıkarları aleyhine istikrarsızlaştıracaktır.
– Türkiye’ye yeterince saygılı davranmayan ABD, Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları üzerinde etkisi olacak stratejik ve askeri eylemler konusunda Türkiye’ye danışmamaktadır.
Son Söz: 11 yıl önce bizzat ABD’liler, ABD’yi anlatmış ama anlamamaya çalışmışız. Yumurta kapıya dayanınca, ABD’nin iki yüzünden çirkin olanını anlamaya çalışıyor gibiyiz!