Türkiye 2015, 2016 ve 2017 yılları dikkate alındığında terör konusunda 2017 yılı ortalarından itibaren belli bir istikrarı yakalamış gibidir. Bu konuda güvenlik güçleri gibi, terörle mücadeleye ciddiyetle savunan devlet yönetimini de önemli payı mevcuttur. Özellikle PKK terörüyle mücadelede Türkiye artık tamamen ‘Açılım’ ve ‘Çözüm Süreci” gibi yanlışlardan dönmüş, teröristle artık bırakın uzlaşma arayışını, adeta tozunu silkeleyen müthiş bir mücadeleye girmiştir. Eksikler yok mudur? Elbette ki vardır. En azından diğer ülkelerle gerilimi arttırmaksızın ve onların teröristlere yardım ve yataklık yapmasını engelleyecek bir dış politika izlenebilirdi.
PKK terör örgütünün etkisinin ne kadar olacağı, mücadelenin başarısının ne kadar olduğu en geç mayıs-haziran 2018 dönemine kadar daha iyi belirlenebilecektir. PKK ile silahlı mücadele her ne kadar aralıksız ve fedakârca yapılsa da, bu terör örgütünün diğer ülkelerde barınma, silah temin, kaynak temini gibi imkânları pek fazla kısıtlanamamaktadır.
Başta Suriye-Irak ve İran gibi komşu ülkeler olmak üzere PKK’ya militan devşirilen ve barınma imkânı sağlanan ülkelerle ortak mücadele zeminleri oluşturulmalıdır. Bunun ilk şartı da bu ülkelerle ekonomik ve siyasi ilişkileri geliştirmektir.
Benzer şekilde maddi kaynak bulduğu AB ülkelerinden bilhassa Almanya, Fransa ve Hollanda gibi ülkelerle de siyasi ilişkiler tekrar düzeltilerek rayına oturtulmalıdır. Ama son dönemde Fransa ve Almanya ile yaşananlara bakıldığında bu konuda da adım atılacak gibidir.
PKK terör örgütüyle mücadelede aşılamayan konulardan biri de ‘Dost’ Putin’in Rusya’sının bile bu örgütten vazgeçememesidir. Bir taraftan ABD’nin, PKK’nın Suriye uzantısı PYD-YPG ile müttefikliğine haklı olarak kızarken, aynı tepkiyi Rusya ve Putin’e göstermekte eksik kalıyor gibiyiz. Bence Rusya bu konuda diplomasiyle daha sık dirsek temasında tutulmalıdır!
Bir diğer önemli terör örgütü FETÖ ile mücadele de önemini son hızla sürdürmektedir. Devletin en güzide karar ve icra organlarında yuvalanan bu hain çetenin çökertilmesiyle ilgili sıkıntılar hala aşılabilmiş değildir. Öte yandan bu hain yapılanmayla mücadele edilirken ne yazık ki pek çok kez ‘Kurunun yanında yaşın da yanması’ önlenememektedir.
FETÖ’yle mücadelede diğer ülkeleri iknada sıkıntılar yaşanmıştır. Bu sadece FETÖ elebaşısını yıllardır besleyip barındıran, bu terör elebaşısını tüm dünyada kendi ülkesinin çıkarları hesabına kullanan ABD için geçerli değildir. FETÖ darbe girişiminden sonra çok sayıda FETÖ zanlısının iltica talebinde bulunduğu Almanya da böyledir. Yunanistan da böyledir. Bulgaristan da…
Öte yandan FETÖ terör örgütü konusunda tüm dünyanın Türkiye karşısında olduğunu ileri sürmek veya inanmak da doğru değildir. Bu kadar çok sayıda ülkede Türkiye’ye karşı ‘inanırlılık’ sorunu varsa, bunun sebepleri sadece karşı tarafı suçlayarak geçiştirilmemeli, bu kadar çok sayıdaki ülkeyi ikna konusunda nerede yanlış yapıldığı da araştırılmalıdır.
ABD’de Trump yönetiminin AB ve NATO ülkelerinde sevilmediği dikkate alınarak, bu ülkelerle soğutulan ilişkiler tamir edilmelidir. Son Kudüs kararı bunun için bir fırsattır. Nitekim geçen Aralık ayının sonlarına doğru Hollanda ve Almanya Türkiye ile ilişkileri düzeltme konusunda yeşil ışık yaktılar.
Bu fırsatların değerlendirilmesiyle FETÖ konusu inandırıcı olarak bu ülkelere daha iyi anlatılabilir. Aslında bu ülkelerle ilişkilerin bozulmasının başlangıcı, AKP iktidarının Temmuz 2015’te PKK ile yeniden mücadeleye başlamadan önce sorunu, ‘terör’ yerine ‘Kürt sorunu’ şeklinde telaffuz edip, AB ülkelerine ‘Kürt sorunun çözme’ sözü vermiş olması, daha sonra da onlara göre sözünden caymasıydı. Çünkü Avrupa’da hiçbir ülke, kendi topraklarında PKK’nın terör faaliyetinde bulunmasını arzu etmemektedir.
Son Söz: Türkiye, tek başına da kalsa terörün üstesinden gelir. Ama bunu tek başına yaptığında maliyet ve can kaybı yükselir. Doğrusu diğer ülkelerin desteğini de alabilmektir.