Türkiye’nin dönem başkanı sıfatıyla topladığı 56 İslam ülkesi, Kudüs konusunda aldığı kararla büyük yankı yarattı. Birleşmiş Milletler (BM)’de ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararından vazgeçmesi için çabalar yoğunlaştı. Ama ABD’nin ‘Nereden buldukları belli olmayan’ Başkanı Trump’la bu mümkün olabilir mi? Başkanlığa seçilişi bile şaibelerle yüklü. Şayet başkan olmasaydı ABD’de çoktan görevinden ayrılmaya mecbur edilirdi. Madem ABD böyle yaptı, o halde 56 ülke çıkıp da BM Güvenlik Koseyi’ni boykot etse ne olur? Edebilir mi?
Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti ilan eden İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), aynı zamanda devlet terörü suçu işleyen İsrail’i de kınadılar. Bu arada bizim devlet adamlarımız Filistin’de barışı getirmekten ziyade, tam aksine savaşa kışkırtan Kudüs kararı sebebiyle ABD’nin bundan böyle Filistin barış görüşmelerinde tarafsız şekilde yer alamayacağını haykırıyorlar.
Haykırmalar ABD ile de sona ermiyor. Bir taraftan AB ülkeleri de nasibini alıyorlar. 14 yaşındaki Filistinli çocuğu sopalayan İsrail askerleri parti kongrelerinde bir kez daha gösterilerek, bu manzaralar Türkiye’de olsa tüm Batı basınının Türkiye’ye saldıracağı gerçeği dile getiriliyor. Güya ‘Demokrasi’ yanlısı bu Batı basınının konu İsrail olunca dut yemiş bülbüle döndüğü söyleniyor.
BM de ‘Artık şu Filistin meselesini çöz!’ diyerek yüke ortak ediliyor. Ama BM tek başına ve homojen bir yapı değil ki! BM Genel Sekreteri BM Güvenlik Konseyi tarafından üzerinde anlaşılarak atanmış olan bir memurdur. Zaten mevcut BM Genel Sekreteri de ABD’nin kararını açıkça eleştirdi.
BM’de sözü geçen memurlar değil, Güvenlik Konseyi’dir. Hele de bu 15 devletin temsil edildiği konseyin ‘5 Daimi Üyesi’nin kararı çok önemlidir. Hem soğuk savaş döneminde, hem de sonrasında bu BM Daimi Üyelerinden en çok veto hakkını kullanarak uluslararası hukuk ve hak ihlaline sebebiyet veren ülkeler de ABD ile Rusya (Sovyetler) idi. BM Güvenlik Konseyi’nin diğer daimi üyelerinden İngiltere de dâhil hepsi (Fransa ve Çin) de ABD kararının yanlış olduğunu söyleyip eleştirdiler.
Ancak eleştiri kâfi gelmiyor. İsrail’in 1980’de aldığı ‘Kudüs’ü başkent yapma” ilanı üzerine BM Güvenlik Konseyi aynı yıl aldığı 478 sayılı kararıyla bu ilanı geçersiz saydı. Ama İsrail kararından dönmedi. Kararından dönmeyen İsrail’e BM şemsiyesi altında bir yaptırım uygulanamadı. Çünkü ABD başta olmak üzere, İngiltere ve Fransa gibi Batılı ülkeler konu İsrail olunca oldukça müsamahakâr olabiliyorlar.
Türkiye ise son birkaç yıldır BM’deki 5 daimi üyenin dünyanın geri kalanından büyük olduğunu beyhude yere haykırmaya devam ediyor. Acaba bu haykırmaların sadece yurt içinde işe yaradığı, dışarda ise işe yaramadığı gibi, Türkiye’nin aleyhindeki gelişmeler için düşman kazandırdığı görülemiyor mu? Keşke bu konuda destek alabileceğimiz ülkeleri diplomasi yoluyla çekmeye çalışabilsek.
İİT’nin 56 ülkesi bir araya gelebilir mi? Hatta Türkiye’nin BM karşıtı söylemleri konusunda hangi devlet Türkiye ile birlikte hareket edebilir? Görünen o ki, şu an için pek iyimser değiliz.
Diyelim ki; 56 İslam ülkesi Kudüs konusunu gündeme getirip ‘İsrail’in Kudüs kararını geri alması için BM tarafından yaptırım kararı alınmazsa, bundan böyle BM Güvenlik Konseyi kararlarını tanımayacağız!’ diyebilirler mi? Diyebilseler ne kadar güzel olabilirdi değil mi?
Soğuk savaş döneminin başlarında ‘Bağlantısızlar’ veya ‘3. Dünya Ülkeleri’ adıyla bir hareket vardı. Tito’nun Yugoslavya’sı, Nasır’ın Mısır’ı, Gandi’nin Hindistan’ı bu gruptaydı. Ama onlar bile BM’nin kararlarını hiçe sayamadılar.
İslam ülkelerinden 56’sını bırakın, 10’u bile bir araya gelip bu konuda ortak karar alamayacak kadar dağınık veya Batı’nın ‘Bahar’ yapacağı korkusu altındalar.
Son Söz: BM’nin mevcut yapısı çağ dışı. Ama bunu düzeltmenin yolu herkese hakaretten değil, taraf bulma ve ‘yumuşak güç’ kullanmaktan geçiyor. Aksi durum Türkiye’yi hedef yapar!