Türkiye, Zarrab davasına karşı derhal bu adımları atmalı

Bir kez daha uyarıyorum..

İsrail Suriye’yi vurdu.

Kudüs’ü başkent ilan etmek istiyor.

ABD Başkanı Trump, bu kararı  popülist iç politikası sebebiyle destekliyor.

İran’la Suudi Arabistan; Yemen’de, Sünni ve Şii kabileler üzerinden savaşıyor

Dün İran’a bağlı Husi’ler, Yemen’in eski devlet başkanını kafasına sıktıkları bir kurşunla infaz etti.

NATO, söylem ve eylemleriyle Türkiye’ye güven vermiyor.

 

Türkiye Rusya’dan S-400 füze sistemi satın alıyor.

Rusya, PYD’nin ele geçirdiği bölgede yaptığı sözde seçimlerde gözlemci oluyor.  YPG ile birlikte  basın toplantısı düzenliyor. PKK’yı terör örgütü görmeyen Rusya’nın başkenti Moskova’da PYD’nin irtibat bürosu vızır vızır çalışıyor.

ABD, PKK’nın Suriye kolu YPG’yi silahlandırıyor.

 

Türkiye, yakın zamana kadar izlediği trajik hatalarla dolu dış politikası sebebiyle bir ABD’ye bir Rusya’ya dönüyor. Bir de isim takmışlar buna, ping-pong diplomasisi diye…

 

ABD’nin ve Rusya’nın yere göğe koyamadığı YPG, IŞİD’dan kurtardığını iddia ettiği şehirlere yerleşiyor. Ancak IŞİD’lı teröristleri tutuklayacağına kamyonlara yükleyip silahlarıyla birlikte güvenli bir şekilde şehir dışına salıyor. Bunlar muhtemelen Türkiye’ye girmenin yollarını arıyor.

Görünen o ki, Ortadoğu’da küresel ve bölgesel güçler büyük bir hesaplaşmaya hazırlanıyor.

 

Türkiye, milli güvenliğini, toprak bütünlüğünü ve geleceğini doğrudan ilgilendiren bu tehlikeli gelişmeler olurken iç politikaya yönelik hamasetle vakit kaybediyor. Türkiye’yi yönetenler, milli birliği sağlamak yerine, toplumu tehlikeli şekilde kutuplaştırıyor.

 

Ve…

Para hırsı ve cehaletin birleşmesi sebebiyle ABD’nin eline  korkunç bir silah olarak tutuşturduğumuz Zarrab davası her geçen gün aleyhimize ilerliyor.

ABD Başkanı’nın kısa bir süre ulusal güvenlik danışmanlığını yapan Flynn’in, hakkındaki soruşturmada Türkiye’yi de zora sokacak ifadelerinin nereye varacağını bilmiyoruz daha.

 

Çıkış yolunu, akılla bulacağız. Başka çaremiz yok. Devlet aklını oluşturacağız.

Zarrab denilen sahtekâr  ve çevresi milyarlarca dolar para kazandı diye, bu dolandırıcılığın bedelini Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Halkı ödememeli. Krizi büyütmeye değil, kontrol etmeye ihtiyaç var.

 

İçeriği boş söylemler sadece iç politikada tabanları geçici olarak sıkılamaya yarar. Dışarıdan içeriye gelişen bir saldırıda üç kuruşluk değeri olmaz bunların.

Çin’in, Rusya’nın, Almanya’nın, Fransa’nın, Hindistan’ın İran’a yönelik yaptırımları devlet olarak ihlal etmemek için azami dikkat sarf ettiği, ihlal eden şirketleri takibe aldığı bir süreçte, Türkiye’nin “Bu ambargo beni bağlamaz” söylemi fayda sağlamıyor, zarar veriyor.

 

Bir kez daha uyarıyorum!

Türkiye, derhal bu davada yargılama konusu suçlarla arasına mesafe koyduğunu dünyaya göstermelidir.

 

Bu çerçevede;

* ABD ile aramızdaki adli yardım anlaşmasına göre dosyanın bir suretini istemelidir.

* Adı geçen bakanlar hakkında yeni delillerin varlığını gerekçe göstererek meclis soruşturması açmalı ve işi Yüce Divan’a havale etmelidir.

* Rüşvet aldığı iddia edilen bürokratları tekrar soruşturmalı ve delil durumuna göre davaları açmalıdır.

* Zarrab’ın hayali ihracatını araştırıp, haksız yere aldığı yüz milyonlarca liralık vergi iadeleri sebebiyle ayrıca soruşturma açmalıdır.

Bütün bunları da dünyayla paylaşmalıdır.

 

Kamu bankaları eliyle kara para aklayan, uluslararası terörizmin finanse edilmesine aracılık eden, bütün bunları da rüşvetçi bürokrat ve bakanların talimatıyla yapan yolsuzluğa bulaşmış bir devlet görüntüsü ile bizi damgalamak istiyorlar.

 

Böylece, bizi Ortadoğu’da sıkıştırıp kimbilir ne tavizler vermemizi isteyecekler.

Bir an önce hamasetin yerini Devlet aklı almalı. Bu krizden doğru dersleri çıkarıp, demokratik kurumlarımızı sağlamlaştırmak bizim elimizde. Yeter ki Türkiye’yi yöneten ve yönetmeye talip olanlardan talep etmesini bilelim. Yeter ki halk olarak gücümüzün farkında olalım.

 

Bir cevap yazın