İstanbul Sözleşmesi ‘On’ binlerce kadınının yaşam hakkı!

Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) Arsuz İlçe Kadın Kolları Başkanı Leman Yılmaz, Arsuzlu CHP Kadın Kolları MYK Üyesi  Esinur Devrim ile birlikte kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi ve mücadelesine yönelik imzalanan ‘İstanbul Sözleşmesi’nin 10. Yılında yaptıkları açıklamada “İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz” mesajı verdi.

Sözleşmeyi 10 yıl önce Meclis’ten “tarihi gurur” diyerek, övgü dolu sözlerle oy birliğiyle geçiren iktidarın, Erdoğan’ın bir gece yarısı kararnamesi ile hukuksuzca fesih kararı aldığını anımsatan Yılmaz ve Devrim,  İstanbul Sözleşmesi’nin kendi alanında yazılan en kapsamlı ve bağlayıcı uluslararası sözleşme olduğunu ve sadece Avrupa’da değil dünya genelinde “altın standart” olarak kabul edildiğini ifade etti.

Yaşam hakkını, demokrasiyi ve eşitliği savunan herkes adına açıklama yapan CHP’li Kadınlar Leman Yılmaz ve Esinur Devrim’in basın açıklamasının önemli satırbaşları şöyle:

“Feshedilen Sözleşme değil, yaşam hakkımızdır”.

“Bugün Avrupa Konseyi, İstanbul Sözleşmesi’nin 10. Yılı münasebetiyle uluslararası bir toplantı düzenledi, ancak Türkiye bu toplantıya davet edilmedi. Oysaki 10 yıl önce ona bu camiada itibar kazandıran ve ilk imzacısı olduğu için kendi şehrinin adıyla ile anılan Sözleşme için düzenlenen toplantıya, Türkiye ev sahipliği yapılabilirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış kararı sadece kadınların can güvenliğini tehlikeye atmakla ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine ket vurmakla kalmamış, dış politikada ülkemize “yumuşak güç” kazandıran bir iddiadan da vazgeçilmiştir. Peki, ne oldu da o gurur kaynağı Sözleşme, bugün kadınların hayatından daha değerli hale geldi? İktidar, hangi cemaatler ve tarikatlar nedeniyle kadınları karşısına almayı göze aldı?  AKP Hükümeti, yandaş medyayı da kullanarak İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin bir karalama kampanyası başlattı. “Uygulanmasa da olur” , “6284 sayılı yasa varken İstanbul Sözleşmesi’ne gerek yok”, “Biz bu sözleşmenin yerli ve millisini yazacağız, adı da Ankara Sözleşmesi olacak” gibi masallar anlatıyor. Şunun farkında değiller; “feshedilen Sözleşme değil, yaşam hakkımızdır”. Üstelik bir de İstanbul Sözleşmesi karşıtları, daha yüksek sesle ‘Sırada 6284 var, hatta Medeni Kanun var’ demeye başladı.  Her gün bir kız kardeşimiz yakınındaki bir erkek ya da hiç tanımadığı bir kişi tarafından canice öldürülürken can simidimiz olan İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz. Vazgeçmeyeceğiz! Tam tersine sözleşmeye daha da sıkı sarılacağız. Bugün, sözleşmenin 10. Yıl dönümünde, dünyadaki bütün kadınlarla sosyal medya üzerinden dayanışma içinde olacağız. Pandemi kısıtlamaları nedeniyle sokaklarda olamasak da, duygu ve düşüncelerimizi ortaklaştırdık ve İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya odaklandık.

Sözleşme uygulansaydı; Kadın katilleri, sırf kravat taktı, efendi durdu diye aldıkları indirimlerle kolayca tahliye edilmeyecekti.  Çocuk istismarı ve ‘saygınlık indirimi’ sözcükleri mahkeme kararlarında yan yana gelemeyecekti.  Kız çocuklarının erken yaşta, zorla evlendirilmesi mümkün olamayacaktı.

“Ölmek istemiyorum” derken katledilen kadınlar hayattan koparılmayacaktı. 300’ü aşkın kadın derneğinin üye olduğu EŞİK Platformu’nun yaptığı açıklamaya göre, Sözleşme yürürlüğe girdiği 1 Ağustos 2014’den bu yana uygulansaydı, en az 2 bin 336 kadın bugün yaşıyor olacaktı.

Birilerinin İstanbul Sözleşmesi’yle derdi var.

Erdoğan’ın, bir gece yarısı keyfi bir biçimde Sözleşme’ den çıkma kararını aldığı 20 Mart günü, bu kararı tanımadığımızı derhal kamuoyuna duyurduk. Bu kararın açıkça Anayasamıza aykırı olduğunu ifade ettik. Kadınların, kadın derneklerinin görüşü alınmaksızın, apar topar ilan edilen fesih kararının iptali için hemen Danıştay’a başvurduk. Bizler, Danıştay’dan yanıt beklerken 30 Nisan tarihinde, Resmi Gazete ’de ikinci bir karar yayımlandı ve fesih tarihinin 1 Temmuz olduğu belirtildi. Bu son karar; hukuken yok hükmünde olan Cumhurbaşkanı kararının, yok hükmündeki bir başka kararla yasal hale getirilme çabasıdır. Hem Danıştay’a açılmış davalar açısından, hem de Venedik Komisyonu’nun çekilme kararına ilişkin yürüttüğü çalışma bakımından, yargıya ve Konsey’e talimat verme niteliği taşıyor.

Atı alan Üsküdar’ı kolay geçemeyecek!

“Şiddete karşı sıfır tolerans” diyen AKP Hükümeti döneminde, en az 7500 kız kardeşimizi erkek cinayetine kurban verdik. Oysaki iktidarın manasız siyaset hesapları, tek bir kadının hayatından daha önemli değildir. İnsan haklarına ait bir sözleşmeden, üç kez boş ol diyerek çıkılamaz. Bu sefer atı alan Üsküdar’ı o kadar kolay geçemeyecek. Bizim hedefimiz belli: Kadına yönelik şiddeti bitirmek ve İstanbul Sözleşmesi’ni uygulatmak. Kadınların karakollardan geri çevrildiği bu düzeni değiştireceğiz. “Kadınlar vardır, kadınlar her yerde” demeye devam edeceğiz.

Buradan şahsım hükümetine sesleniyorum;

Sözleşme yürürlükteyken kadınları yeterince koruyamadı; çünkü uygulamadınız. Ama İstanbul Sözleşmesi’nin yokluğu şiddeti garantileyecek. Fesih ederseniz; kadına, çocuğa yönelik işlenen her suçun azmettiricisi sizler olacaksınız.  Kadınlar yalnız ve güçsüz değildir. Eşit, adil, demokratik bir hayat yolunda biz hep birlikteyiz. Cumhuriyet Halk Partisi Kadın Kolları olarak mahalle mahalle örgütlü mücadeleyi yükseltiyoruz. Dipten gelen dalgayı büyütüyoruz. Biliyoruz ki, kadınlar 1’den büyüktür. Artık bu yanlış kararı geri çekin. Zihniyetinizin yoksullaştırdığı, zihniyetinizin katlettiği, zihniyetinizin yükünü taşıyan bu halk, elbette ilk seçimlerde size dur diyecek. Önderliği de doğası gereği barışçıl, doğası gereği üretken olan kadınlar yapacak.  Bizler, cesaretimizi haktan, gücümüzü halktan alıyoruz. Yaşam hakkını, demokrasiyi ve eşitliği savunan herkes adına haykırıyoruz:

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KALACAK, ZORBALAR GİDECEK!

Bir cevap yazın