Devlet 31 Mart 2019’da seçimini yaparken, acaba seçmen seçimini yapabilecek mi? Kime, niçin oy vermeli? Adayları partilerden bağımsız düşünmeli mi? Yerel seçim propaganda ve kampanyalarının son sürat devam ettiği ülkemizde, Ahlaklılık ve Mutluluk bu sert ve üslupsuz kampanyalardan nasibini almış, ahlak ve mutluluğun kırıntıları, oy devşirme matematiği ve felsefesi içinde kaybolup gitmiştir. Normalde çoğulcu demokrasilerin egemen olduğu ülkelerde seçim ve seçim kampanyaları gerçek anlamda yargının gözetimi ve denetimi altında yapılır. Adil, eşitlikçi ve ahlaki bir kampanya yürütülür. Meydan meydan, il il gezme yerine, kapalı salon toplantıları ve özelikle televizyon tartışma programları tercih edilir. Böylelikle insanlar ses ve gürültü kirliliğine, çevre kirliliğine maruz bırakılmaz. Seçimler bir şenlik havasında yerine getirilir. Hiçbir seçim kampanyası bizdeki gibi temel ülke güvenliği ve dini ve ahlaki değerler üzerinden yürütülmez. Yazılı ve görsel medya; tamamen tarafsız, mesleki etik ve hukuk kurallarına göre konumlandığından, hiçbir parti veya liderine ayrıcalık gösterilmez. Yaşamın tüm ilke ve kuralları, hukuk ve ahlakla bağlantılı olduğundan, seçim kampanyalarında ilkesiz, hukuksuz ve etik dışı söylem ve demeçler dile getirilmez. Oysa bir de dönüp içimize baktığımızda sınırsız, sorumsuz, ilkesiz, mesleki etik değerleri kalmamış, hukuk tanımayan bir medya ordusu önderliğinde seçmenin tercihini etkileyecek bir kampanyanın nasıl da yürütüldüğüne tanık olmaktayız. Bu ibretlik ortamın seçmen davranışı üzerinde nasıl bir etki yaratacağını ileride göreceğiz. Bu seçimler bir şekilde yapılacaktır. Ama seçimden sonra yüreğinde Allah korkusu olan ilkeli, adaletli ve ahlaklı hiçbir vatandaş bu seçimlerin, adil bir propaganda ve kampanya ile sonlandığını söyleyemeyecektir. Adalet ve ahlak arayışlarının devam ettiği bir dönemde seçimi kurtarmaktan, Türkiye’yi temel sorunlarından kurtarmaya fırsat bulabilirsek belki daha adil ve ahlaki bir ortamın oluşmasına katkı verebiliriz.
Böyle bir kampanya ve propaganda döneminden sonra Türkiye’deki amaçlanan yerlerde seçimi kazanırsanız neler değişecek ki? Nefes alamayan Sn, Fikret Başkaya’nın dediği gibi “Dikine Gecekondulaşma” pratiğine son mu vereceksiniz? Yoksa özünden, kimliğinden, mimarisinden, tarihinden, coğrafyasından ve kültüründen koparılmış kimliksiz kentlere, yeniden bu bağlamda kimlik mi vereceksiniz? Rantsal bölüşümü, avantajı az olan ilçe veya mahalleler için mi kullanacaksınız? Sonuçta bu ağır ekonomik koşullar içinde, bırakınız her hemşehri, kendi yerel yöneticisini seçsin.
Ülkede son yıllarda kendi minval ve kökünden soyutlanmış, pragmatik bir demokrasi yaklaşımı ve algısı, idealden yoksun bir faydacılık argümanı yaratmakta, bu durum Kartonpiyer ekonomi ve siyaset şablonu oluşmasına neden olmaktadır. İlginç olan ise bu yeni şablonun muhalefet tarafından onaylanmaması, anayasal yönetim şeklinin ortadan kalkması endişesine neden olmaktadır. Özellikle yargıya olan güvenin sınır düzeyinde olması, yarattığı kaygı ve güvensizlik ortamı, seçim meydanlarında kullanılan dil ile daha da artmış, bu dilin rasyonel siyaset dili olmadığı görülmüştür.
Ülkede hızlı ve sürekli olarak yaşanan siyasi gel-gitler seçmenin duygu ve akıl dünyası üzerine kurgulanmış, özellikle duygu dünyamızın elemanları, seçim söylemleri doğrultusunda adeta yeniden şekillenmiştir. Sonuç olarak sadece yerel yöneticilerin seçileceği bir ortamda, ortamı germenin, ağır söylem ve demeçler kullanmanın kimseye hiçbir faydası olmayacaktır. Önemli olan ahlak üzerine tesis edilmiş yüce dinimizin ahlaki ölçüleri çerçevesinde vicdani bir konumla oy vermektir. Zira Ahlak; toplumun değerler silsilesinin atar damarıdır. Bu açıdan doğru, bilinçli ve ahlaklı kararlar güzel Türkiye olacaktır. Hadi hayırlısı…