Makamı var.
Parası var.
Unvanı var.
Eeeeeeeeeeee!
Olabilir.
Nasıl da salına salına, kasıla kasıla yürür de yürür… Bütün üstün değerlerin kendisinde var olduğunu hissederek ayakları yere basmaz. Şöyle çevrenize bir bakın da görün.
Hava-civa!
Öfke!
Aşağılama!
Ne ararsanız mevcut!!!
Kibir de kibir!
Kibir de kibir!
Kibir de kibir!
Tam bir ‘Kibir Abidesi’ misali!!!
Oysa…
Hemen de akla geliverir:
‘Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var!’
Bu tür insanların sonrası da bellidir.
Hem de…
Hiç şaşmadan!
Makam gitti.
Bitti!
Para gitti.
Bitti!
Unvan gitti.
Bitti!
Ahhh bir düşünebilseler!
Ahhh bir anlayabilseler!
Ahhh bir farkına varabilseler!
İşte Yunus Emre’nin o mükemmel deyişi:
“Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan mülk de yalan, var gel biraz da sen oyalan!”
Ve…
Sadi Şirazi’nin şu güzel sözlerini makam sahiplerine hatırlatmakta yarar var:
“Görmez ve bilmez misin ki herkes makam sahibinin önünde el pençe divan durur ve onu över; fakat talihi dönünce, bu göbek üzerindeki ellerin parmakları önünde iki büklüm olduklarının gözlerini oymak ister! Dünlerinin utanç verici riyakarlıklarının şahidi kalmaması için!!!”
Kibir!
Nokta!!!