Ulus olma bilinci yüksek toplumlarda olaylara, hayata, ahlaka ve işleyişe olan bakış durumdan duruma değişiklik gösterir. Çünkü onlarda çok sağlam ve tutarlı ülkü birliği, dil birliği ve kültür birliği üst düzey belirleyiciler arasındadır. Ulusu, ulus yapan kültür birliği herhangi bir olay karşısında kopuş gerçekleştiremez. Kültür Birliği; yöresel, ulusal ve evrensel kültürün, kendine has ve gelişen normlarının beslediği kaynaktan hayat bulduğundan ulus olma bilincinin çimentosudur. Kültür Birliğinde oluşabilecek herhangi bir çatlama, kültüre yönelik saldırı hamlelerine zemin hazırlar.
Kültür Birliği aşınır ve kırılmalar başlar. İşte bu noktada alternatif kültür akımları, kendi öz benliğimize saldırır. Bunlar ya küresel emperyalizmin, popüler kültür akımı, ya da etnik ve dinsel bir argümana dayanan linç kültürüdür. Bugün dünya coğrafyasında yaşanan kan ve göz yaşıyla gündem yaratan savaşlar, açlık, sefalet, insan kaçakçılığı gibi sosyolojik her olayın arkasında bilimsel ve akılcı bir şekilde hiçbir yere oturtulmayan linç kültürünün olduğu görülür. Bu kültür anlayışı; kendinden başkasının yaşam şansını azaltmaya yönelik çabalar içinde acımasız, hoşgörüsüz ve üretken olmayan bir yapının üst kurumudur. Bu kültür intikam duygusuyla öne çıkıp, at gözlüğü ve çiftesiyle bütünleşik hareket tarzını benimsemektedir. Bunlarda; yardımlaşma, dayanışma, hoşgörü, acıma, empati ve paylaşım gibi yan duyguların oluşturduğu duygusal kopuş Kültür birliğinde çoktan gerçekleşmiştir. Linç kültürü, akılcılığın dışlandığı ve tamamen duygusal yenginin başat olduğu, bir kültür anlayışı olup, zaman zaman ülkemizde de bu acımasız ve saygısız kültürün kalıntılarının yaşadığı görülür. Oysa ki; kendimiz dışındakilerin hak, hukuk, eşitlik ve varlıklarını savunduğumuz ölçüde insanız.
Senin gibi düşünmeyen, yaşamayan, insanlar bu ülkenin öz zenginliğidir. Bunların hepsi kültür birliği içerisinde birlik ve beraberliğimizin çimentosu olamaya devam edecektir. Ancak ülkede özellikle siyasilerin kullandığı özensiz ve kuralsız ben dili, sayesinde, ülke toplumunun sosyo-psikolojik yapısında travmalar oluşmuş, toplumsal yapıda ayrışma ve cepheleşmeye yönelik hamleler başlamıştır. Bütünleştirici ve birleştirici dil oy hesaplamalarına kurban edilmiş, gereksiz meydan okumalar kültür ve dil birliğimizi yıpratmıştır. Durumdan vazife çıkaran ve linç kültürüyle beslenen marjinallere gün doğmuştur.
Türk insanının tarihe damga vuran hoşgörü, dayanışma ve yardımlaşma hareketleri maalesef zarar görmüştür. Siyasetin bütünleştirici ve çözümleyici işlevi adeta tıkanmıştır. Küresel emperyalizmin ulus-devlet anlayışını yerelleşme teziyle tehdit ettiği bu dönemlerde, linç kültürünün şu veya bu şekilde ortaya çıkması, ulus-devlet anlayışına karşı saldırgan bir tutum olarak karşımıza çıkmaktadır. Vakit kayıp etmeden yeniden ve anlamlı bir şekilde hukukun üstünlüğü içerisinde siyasetin bütünleştirici ve birleştirici bir dil kullanması artık kaçınılmazdır. Zira böyle bir dil Kültür birliğinin de yapı taşı olacaktır. Gelecek yönelimli adil, ahlaklı, sağlıklı ve üretken bir toplum dil, kültür ve ülkü birliğinin de mayası olacaktır.