Zirvelerde yaşayan prensesin ruhunu merak etmişimdir hep.
* * *
O şatafat.
O ilgi.
O zenginlik.
O gülüş.
O iltifatlar.
Hangisi gerçek?
Hangisi doğru?
Hangisi abartılı?
Bütün bu görünenlerin yanında; o prensesin ruhunu ve göz önündekilerden farklı ne yaşadığını bilemeyiz ki…
Uzaktan ahkâm kesmek kolay.
Kimbilir neler yaşıyorlar neler!
* * *
Düşünüyorum da…
Oyuncak bebekler birbirinden güzel.
Hepsi de prenses gibi!
Renkli gözler.
Cicili-bicili elbiseler.
İnce belli.
Boy-pos da Maşallah.
ama…
Hepsi de ruhsuz!
* * *
Gelelim gerçek hayata ve şöhret içinde yaşayanlara…
Özgürlükleri sınırlıdır.
Bir kalıp içinde yaşarlar.
Tıpkı görevli gibi!
* * *
Zirvedeki bir sanatçıyla aynı ortamda bulunduğumuz zaman, şöhretin neler kazandırdığını sorduğumda aldığım cevap şaşırtmıştı:
“Sıradan bir insan olmayı özledim!”
Ve, eklemişti:
“Ruhumu kaybettim!”
Biraz gerilere gitti.
Ruhunu mutlu eden biriyle tanışmış.
Gerçek bir sevgiymiş.
Nasıl da gülümseyerek anlattı.
İliklerine kadar mutlu olmuş.
Ayrılmışlar.
“Sıradan biri olamıyordum artık, o da bana ayak uyduramıyordu!” derken, kendi kendini kandırdığının farkındaydı aslında!
Bunları söylerken çok duyguluydu.
Unutamadığı nasıl da belli!
Sevgilisinin giderken söylediği cümle ruhuna kazınmış:
“Bendeki ‘SEN’ hep yaşayacak!”
* * *
İyi pazarlar!
Tüm güzellikler içinizde hep yaşasın.
Bendeki ‘SEN’!
Ne kadar anlamlı ve güzel bir duygu.