Bunu söyleme ya!

Gecenin bir yarısı…

Arsuz’un tam da göbeği.
Köprünün üzeri biraz karanlık.
İki kişi salına salına gidiyor.

Bir yanda deniz.
Bir yanda Arsuz Nehri.
Tatlı bir esinti…

Arsuz’un eski tadı yok!
Havada tozlar uçuşuyor esintiyle birlikte.
Nerede geçmiş yıllardaki o canlılık?

* * *

Deniz kenarında içtikleri biranın o çakırkeyif haliyle yürüyen arkadaşların yüzündeki hüzün, Arsuz’un deprem sonrası yüzü gibiydi!

* * *

Konuşmaları bazen güldürüyordu…

– Bana bak lan!
– Ne var oğlum?

Onları izlerken gülüyorum.
Beni fark ettiler.
Sohbetlerine ara vermediler bile.

– Hatırlıyor musun eski köprüyü?
– Nasıl unuturum lan!

* * *

Biraları biraz fazla kaçırmışlar anlaşılan ama o hoş sohbetleri, beni de yıllar öncesine götürdü.

* * *

Arsuz, bir başka güzeldi!
Yaz aylarını iple çekerdik.
Küçük ve şirin bir kıyı kasabasıydı.
Hataylılar’ın mutlaka bir anısı var.
Altın kumsalı nasıl unutulur!
Bu köprüden kimler geçti, kimler…

Köyiçi’ydi burası.
Arsuz’un taaa kendisi!
Nerdeeeeeeeee?

Önce siluetini bozdular!
Sonra, ranta teslim edildi!
Yüksek yüksek binalar.
Çarpık kentleşmeye yol verdi belediyeler!

Ve…
Arsuz’un ruhunu çaldılar!!!

* * *

O iki kişinin köprüdeki hararetli sözleriyle irkildim!

– Arsuz öldü be kardeşim!
– Bunu söyleme ya!!!

O kadar samimi ve içten konuşuyorlardı ki…

* * *

Roza’nın lokantasına doğru yürüdüm, bir sandalyeye oturup; Arsuz Meydanı ve sahili süzerken deprem sonrası o görüntülere içim ‘cızzz!’ etti.

Arsuz, ağır yaralı!
Yerel yönetimin güçlü iradesi şart.
Bu, çok önemli!!!

* * *

Arsuz, güzelliklerin ‘CAN’ kentidir!