Başka bir konuyu yazıyordum ki…
Dün, gazetemizin ofisinde dağların o acıklı halini görünce yazımı değiştirmeye karar verdim.
* * *
Pırıl pırıl bir hava.
Nem oranı çok çok düşük.
Güneş vurmuş yamaçlara.
Bakıp, bakıp durdum manzaraya!
Yıllar öncesine gittim.
Yemyeşil dağ etekleri geldi gözümün önüne!
Daha saldırıya uğramamıştı.
Ne taşocağı, ne de dinamitlerle tanışmayı biliyordu!
ama…
Yarıkkaya, ‘Yarıkkaya’ değil artık!
* * *
Bugün bir kez daha kafanızı çevirip Yarıkkaya tarafına baktığınızda gördüğünüz manzara yüreğinizi sızlatacaktır.
Ne vadiden eser kalmış.
Ne ağaçlar kalmış.
Ne o güzel tablo kalmış.
Ne kuş sesleri kalmış.
Daha önemlisi ne mi?
Göz göre göre yapılmış hepsi!
* * *
Hey gidi günler hey!
İskenderun’un simgesi ‘Yarıkkaya’ idi.
Yandı-bitti kül oldu!
‘Hu hu komşu komşu’ tekerlemesi gibi.
-Oğlun geldi mi?
-Geldi, geldi.
-Ne getirdi?
-İnci, boncuk.
…diye diye tekerlemeyi söylüyoruz ya!
En sonunu şöyle bitiriyoruz.
-Dağ nerde?
-Yandı-bitti kül oldu.
Tam da böyle işte!!!
* * *
Yarıkkaya nasıl da ağlıyor!
Baktıkça içim ‘cızzz’ etti.
Çok, çok acı!!!



